Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Gülhan Berkman Yakar
Gevrekçi
Akşamüzeri “ gevrek, simit “ diye bağırdığını duyunca, mahallenin çocukları el ele tutuşup sokağımızı boylu boyunca kapatır, hep bir ağızdan: - Su sam, su sam, su sam! Diyerek bağrışırdık. Güzergâhı belli olduğu için, yolunu da değiştiremezdi, bize doğru yürürdü gülerek. Etrafında el ele tutuşmuş çocuklardan bir çember, içinde bizim gevrekçi… Oracıkta gazete parçasından bir külah yapar, tablasına dökülmüş susamları, içine doldurup bize verirdi. Kavrulmuş iri susamları yemesi öyle zevkli olurdu ki… Şimdiki gevreklerde ithal, neredeyse yalnızca kabuktan oluşan minicik susamlar kullanıyorlar. Güzel olan ise, gevreklerin artık camekânlı arabalarda satılması; sokak aralarında tabla üzerinde satış yapan yok denecek kadar azaldı. Çok zor iştir gevrek satmak… Bir kere başında o tablayı sabit tutmak büyük maharettir. Camekânlı arabayı ittirmek desen, yokuşta, düzlükte ayrı bir dert. Kış demeden, yaz demeden sokak sokak yürümek, bağırarak geldiğini belli etmek, müşteriler edinmek, hepsi büyük emek… Ya kazanılan para, verdikleri emeğe değiyor mu? Onu bilemem, ama eskiden beri ilgimi çeken bir şey var bu konuda: Örneğin bir taksiye binip ödeme yaparken, üçü beşi düşünmeden “üstü kalsın” diyen kişiler, çok ilginçtir, sokak gevrekçisinden alışveriş yaparlarken, kuruşuna kadar hesap ederler ve para üstünü ısrarla beklerler. Şimdi koca koca “Simit Center’lar“ gibi rakipleri de var, düşününce gerçekten işleri zorlaştı diyebiliriz. Peki, tüm bu zorluklar, geçen gün yaşadığım olayı açıklar mı? Ne dersiniz? On beş on altı yaşlarında bir delikanlı yolun yamacında oturmuş, bir eliyle gevrek tablasını tutuyor diğer eliyle de alnını kavramış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Belli ki kötü bir şeyler yaşamış ve çok üzgün. Ben de dayanamayıp yanına gittim. - Ne oldu? Yardım edebileceğim bir şey var mı? Genç, başını kaldırıp yüzüme baktıktan sonra ağlamaya devam etti. - Kardeş, seni böyle üzen ne? Anlatmak ister misin? İçinde üç tane gevrek kalmış olan tablasını göstererek: - Abla, bütün gevreklerim döküldü. Yalnızca elimde bunlar kaldı. Ne yapacağım ben şimdi? Nasıl hesap vereceğim? Ve hıçkırarak ağlamaya devam etti. - Kime hesap… Neyse derdin bu olsun. Tamam canım sen üzülme kaç tane gevrek vardı orada? Bakayım… En azından şu cebimdekileri sana verebilirim, belki bir katkısı olur. İşte al Elli Lira çıktı. Genç, yüzüme bakamadan parayı aldı. Artık ağlamıyordu. Gevrekçi, teşekkür ettikten sonra hiç vakit kaybetmeden oturduğu kaldırımdan hemen kalktı ve koşar adımlarla caddenin karşısına geçiverdi. Bu sırada ani fren yapan bir otomobil, yanımda durdu. Otomobilin sürücü koltuğundaki adam, önce uzaklaşan gevrekçiye baktı sonra bana seslendi : - Hanımefendi, - Bana mı seslendiniz? - Evet , az önce yanınızdan giden gence para verdiniz mi? - Evet… -Ah… Bak ortadan kayboldu bile. - Ne oldu neden sordunuz? Yanıma geldi ve anlatmaya başladı; - Geçenlerde ben de sizin gibi kendisine para verdim de… Halinden ve söylediklerinden o kadar etkilendim ki… Yanımda yoktu, gittim, evden getirdim. Sizi de görünce uyarmak istedim ama ben durana kadar, o çoktan toz oldu işte. Bu sözler bir anda ruhumu daraltmıştı. Ona inanmak istemedim önce, içimden zayıf bir ses bunun bir tesadüf olabileceğine dair beni inandırmaya çalışırken, adam devam etti. - Biliyorum çok üzülüyor, karma karışık oluyor insan ama söylediklerim ne yazık ki doğru. Bu hastanenin yakınındaki sakin yol, adeta kendisinin işyeri. O günden sonra, bu yolun kenarında defalarca aynı şekilde ağlama taklidi yaparken gördüm kendisini. Oldukça yüksek bir meblağ vermiştim, kahroldum. Ne yapacaksın? Her yer dolandırıcı ve hırsızlarla dolu. Kimi kime şikâyet edeceğimiz bile belli değil. İnsanlığımız yok oluyor, elden de bir şey gelmiyor işte. - Gerçekten ben de çok üzüldüm… Hem dolandırıldığımıza hem de çok kıymetli insani değerlerimizin azaldığına, belki de yok olduğuna… Oradan uzaklaşırken, derin bir nefes alıp kendi kendime içimden geldiği gibi, hırsızlara, yolsuzlara söylenecek ne varsa söyledim. Rahatlayınca da bu ülkenin emektar gevrekçilerini, güzel kalpli insanlarını düşündüm. İçimdeki küçük kız, yeniden bağırmaya başladı: -Su sam su sam su sam.