MART2017 Gülhan Berkman Yakar
Aklını kullan !
- Hiç kendinizle baş başa kalıp “Ben kimim?” Diye düşündüğünüz oldu mu? “Duygularınızı ve davranışlarınızı yöneten kim?” Sizden ricam; ellerinizle başınızı kavrayıp hissetmeye çalışın lütfen, orada kafatasınızın içerisinde bulunan, her şart ve koşulda sessizce çalışan bir organ var. Evet, çok sevgili “beyin” den söz ediyorum. Yaşamımızın koşuşturması içerisinde bu organımızın ne kadar farkındayız? İşin gerçeği hepimiz elimizi kolumuzu bacağımızı nasıl kullanacağımızı çok iyi biliyoruz ama beyin konusunda aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Hatta onu tanımıyoruz bile. Kafatasımızın içerisinde olduğunu tüm organlarımızın yönetiminin onun kontrolünde olduğunu biliyoruz belki ama işleyişini ne kadar önemsiyoruz? Oysa tüm duygu düşünce ve davranışlarımızın yönetimi buradan gerçekleşiyor. Ana karnından ölünceye kadar dış dünyadan gelen veriler bir şekilde orada yer buluyor, beyin hücrelerimiz birbirleriyle elektriksel ve kimyasal olarak bağlantılar kuruyor böylece öğrenmemiz mümkün oluyor.Dış dünyayı algılayıp anlamlandırmamız, bilinç dışı kurallarımız, kilit inançlarımız, hayat değerlerimiz, hissettiklerimiz, tüm bunların sonucunda geliştirdiğimiz davranış kalıplarımız her an kendimize sorduğumuz sorular gibi her şey beynimizden yönetiliyor. Asıl soru onu tam olarak kim yönetiyor? Bilinçli zihnimiz mi? Yoksa anne babalarımız, öğretmenler, arkadaşlar, medya (TV, radyo, sinema, internet, oyunlar, reklamlar, siyasi propagandalar, vb … )genel olarak gibi sayabileceğimiz pek çok kaynaktan beslenen beynimizin içinde zaten karar mekanizmalarımız otomatik olarak yapılandırılmış durumda mı? Beynimiz, kendi haline bıraktığımızda yaşamsal tüm faaliyetlerimizi yerine getirebilmek için otomatik sistemleri devreye sokar. Bu nedenle zaman zaman kendimizin farkına varmamızda büyük yarar var. Kim olduğumuz, neye odaklandığımız, bunun bizim için ne anlam taşıdığı, istediğimiz sonuca ulaşabilmek adına ne yapacağımız gibi konularda karar verirken mutlaka bilinçli zihnimizi devreye sokmalıyız. Örneğin bir süredir ülke gündemimiz oldukça yoğun, biliyorsunuz birlikte karar vereceğimiz çok önemli bir konu var: “Nasıl yönetileceğiz?” Millet olarak yaklaşık yüz yıl sonra yeniden karşımıza çıkan, çok önemli bir soru bu. Bugünümüz ve geleceğimiz işte bu soruya vereceğimiz yanıt ile şekillenecek… Sanırım ve umarım artık herkes seçilecek olan bir kelimenin tüm yaşamımızı kökten değiştirebilecek güçte olduğunu fark etmiştir. Koçluğun babası olarak anılan Anthony Robins “Kaderiniz karar anlarınızda biçimlenir” der. “Hayatı bir nehir olarak düşünürsek çoğu insan bu nehre, sonunda nereye varacağına karar vermeden atlar. Böylece çok geçmeden akıntıya kapılır. Günlük olaylar, günlük korkular, günlük zorluklar, derken nehrin çatal oluşturduğu yere varırlar ve hangi tarafa gideceklerine bilinçli biçimde karar vermezler, kendileri için hangi tarafın uygun olduğunu da düşünmezler, kendilerini akıntıya bırakıverirler sadece . Kendi değerleriyle yönetilmek yerine, çevre tarafından yönetilen o insan kalabalığına katılırlar. Sonuç olarak kontrolün kendi ellerinde olmadığını hissederler. Bu şekilde bilinçsiz bir halde kalmayı sürdürürler. Ta ki günün birinde kükreyen suların sesi onları uyandırıncaya kadar. Bir de bakarlar ki küreksiz bir kayığın içinde Niagara çağlayanından aşağıya düşmek üzeredirler “Aman Allahım !!!” derler ama artık iş işten geçmiştir. Bazen bu duygusal bir düşüştür, bazen fiziksel, bazen de finansal …” Robbins’in “Niagara Sendromu” olarak adlandırdığı bu senaryo oldukça tanıdık geldi bana. Bu gün yüz yüze kaldığımız zor koşullar, çok büyük ihtimalle, nehrin yukarısındayken verilecek iyi kararlarla önlenebilirdi. Bizler, aynı teknenin içerisinde akıntıya kapılmış giderken, bugün geldiğimiz noktada bir yol ayrımında mıyız ? Yoksa artık şelalenin başına mı ulaştık? Doğrusu, aklımızı telefonlara devrettiğimizden beri bilinçli zihnimiz, devre dışı… Ne diyelim? “Haydi artık aklımızı kullanalım ve gerekeni yapalım.”