Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Gülhan Berkman Yakar
Altınordu
Geçen yıl, Kuşadası’na giderken yolda büyük bir tabela dikkatimi çekti. “ İyi Birey, İyi Vatandaş, İyi Futbolcu” yazıyordu üzerinde. Futbol, ilgi alanıma girmese de Altınordu Spor Kulübü’nün bu iddialı sloganını okuyunca “Vaaay !” dedim. O sırada otomobili kullanmakta olan eşim, benim şaşkınlık nidalarımı duyunca: - Seni biraz daha şaşırtayım o zaman; ben de artık Altınordu takımını tutuyorum. - Nasıl yani sen 40 yıllık Galatasaraylı nasıl bıraktın takımını? - Tam bıraktım sayılmaz ama artık Altınordu’yu da tutuyorum diyelim. - Sen İzmirli bile değilsin ki; neden? - İşte şu gördüğün slogan var ya, ilk önce ondan etkilendim diyebilirim. Düşünsene Türkiye’de oyuncularının “İyi birey ve iyi vatandaş“ olmasını hedefleyen bir futbol takımı... - Babam eskiden Altınordu takımını tuttuğunu söylerdi; hatta “Kırmızı şortlu şeytanlar…” diye bir tezahürat da hatırlıyorum ama yıllardır ismini hiçbir yerde görmemiştim doğrusu. Sen ne zamandan beri bu takımın takipçisi oldun? - Sanırım iki yıl önceydi o sıralar takım da 2. Ligdeydi ama oldukça iyi ilerliyor. Bu gün 1. Ligde mücadele ediyorlar. Burada Kuşadası’nda büyük bir tesisleri var. Ayrıca İzmir’den “Süper Lig’e” çıkabilecek bir takım gibi görünüyor. “Futbol” denilince öncelikle aklıma, gazeteleri eline aldığında, tersten okumaya başlayan kişiler gelir. Biliyorsunuz ya orada spor sayfaları vardır. Tabii haberler, futbol ile ilgilidir. Diğer spor dalları ise, istisna niteliğinde haber yapılır. Yalnızca futbolu konu alan gazetelerin satış adetleri ve okur oranının da ne kadar yüksek olduğunu iyi bilirim. Bu ülkede konuşulacak onca problem varken, televizyon kanallarında, radyolarda yapılan futbol açık oturumlarına ne demeli? Derinden istek ve azimle futbol maçlarını tartışan bilge kişiler, her televizyon kanalında mevcut. O programları gördüğümde ise, arkadaşlar şu canhıraş tartışmaları memleket meseleleri ile ilgili yapıyor olsalardı daha faydalı olmaz mıydı, diye düşünmeden edemem. Şimdi ise oturmuş bir futbol takımından söz eden bu yazıyı yazıyorum, neden? Öyle bir dönemdeyiz ki öncelikle; “iyi birey ve iyi bir vatandaş” olma hedefini futbolun bu kadar takipçisi olan bir ülkede, çok değerli buldum. Bu yalnızca bir slogan mı? Yoksa gerçekten altı dolu bir iddia mı? Merak ettim, küçük bir araştırma yapınca da oldukça etkilendim. Altınordu, 2012 yılından itibaren 3. Lig’den 2.lige oradan da 1. Lig’e yükselerek kısa zamanda oldukça büyük bir başarı kazanmış. Bir anda bu değişim nasıl gerçekleşmiş diye baktığımızda 2012’den itibaren Seyit Mehmet Özkan’ın dahil olduğu profesyonel bir şirket yönetiminin devreye girdiğini anlıyoruz. Tecrübeli ve çalışkan bir ekip ile bir gelecek hayali oluşturmuşlar. Vizyonları: “Öz kaynak” modeli uygulayarak, bu toprakların çocuklarından “Gerçek” profesyonel futbolcular yetiştiren, örnek bir futbol kulübü olarak dünyada tanınmak. Misyonları, “Bu toprakların çocuklarına sporu sevdirmek, sportmen bireyler olmalarına katkı sağlamak ve içlerinden seçilmiş “Doğal Yetenekli” olanları futbol mesleğine hazırlamak.” Bu vizyon ve misyon kavramlarını pek çok kuruluşta rastlarız ama gerçekten çizilen doğrultuda hareket edebilen çok azdır. Bu nedenle ben de yapılanlara baktım, takımda kesinlikle yabancı oyuncu oynatmıyorlar. Futbol okulları açarak çok küçük yaştan çocukları sporla tanıştırıyorlar, 5 binin üzerinde futbol okulu öğrencileri var, bu nedenle her gün anne-babalarla birlikte 20 bin kişiye dokunduklarını söylüyorlar. 14 ayrı takımda 300’ün üzerinde sporcuları ve son 3.5 yılda 25 milli oyuncu çıkartmışlar. Düzenledikleri U12 İzmir Cup, kısa sürede Avrupa’nın en prestijli çocuk futbol turnuvaları arasına girmiş durumda, en son 60’ı yabancı toplam 80 takımın katılacağı dev bir organizasyon halini almış. Sporcuların kişilik ve yetkinlik geliştirmelerine ilişkin eğitimlere de oldukça önem veriyorlar. Tüm bunlara çok sevindim çünkü gençlerimize fırsat kapılarını sonuna kadar açmak gerektiğine inanıyorum. Oldukça fazla genç nüfusu olan bir ülkeden, üstelik de çok ilgi gören bu alanda, neden olması gereken yetkinlikte sporcu yetişmesin? Akıl, emek ve yürek iyi bir niyetle birleşirse her şey mümkün. Farkı yaratan fark nedir? İşte bu soruya vereceğiniz yanıt ile milyarlarca insan arasından öne çıkabilirsiniz. Şirketler, kurumlar, ülkeler bile farkı yaratan farkın peşindeler. Aksi takdirde sıradan olmak, kalabalığın içinden sıyrılamamak, hatta yok olmak işten bile değil. Aslında gelişmek isteyenler için artık bilgi her yerde; okullar, kurslar, kitaplar, medya, internet... Ama bilmek yetersiz kalıyor. Önemli olan bu bilgilerle harekete geçip değişmek, gelişmek ve fark yaratmak… Türkiye’de, özellikle de İzmir’de başarı hikayelerine, çok çalışmaya ve fark yaratmaya ihtiyacımız var. Sevgiyle kalın.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.