TEMMUZ2017 Gülhan Berkman Yakar
Selluka
Baharda tohumları ektikten sonra heyecanla bekledim. Mayıs sonunda önce minik yapraklarıyla selamladı beni, boyu uzadıkça da yanındaki ağacın gövdesine sarılıp ilerlemeye başladı. Güneşi görmek için acele ediyordu adeta, her geçen gün hızla sarılarak yükselmeye devam etti. Yaprakları çoğalıp büyüdükçe ben de o güzeller güzeli çiçeklerinin hayalini kurmaya başlamıştım artık. Yıllar öncesinden, eski İzmir’in bahçelerinden hatırlıyorum; helezonlarla adeta minik orkidelere dönüşen ve gökkuşağının renklerine bürünen salkım salkım çiçekler… Ya o muhteşem kokusuna ne demeli? Nasıl anlatılır bilemiyorum ama portakal, vanilya, bergamot, limon çiçeklerini yasemin ile en uygun oranlarda birleştirip bir koku elde ederseniz size biraz fikir verebilir; yani tam anlamıyla, “İzmir “ gibidir ve “İzmir” kokar “selluka “… Aslında “ eski İzmir “ gibi desem yanlış olmaz sanırım… Şehrin içinde bahçeleri olan evler, betonla veya çimle kaplanmamış, toprak bahçeler, çiçekler, ağaçlar, balkonundan manzarasını keyifle izleyebildiğin bir adım ötede deniz, eğitiminden şüphe duymadan çocuğunu gönderdiğin yürüyüş mesafesindeki okullar geliyor aklıma önce. Hatırşinas komşular, gece yarılarına kadar özgürce sokaklarda oynayan çocuklar, yolda yürürken, otobüste, lokma kuyruğunda hiç tanımasan da güler yüzle selamlaştığın, sohbet ettiğin güzel insanlar… İzmir’in yok olmaya yüz tutmuş bir bitkisidir “selluka”. Soğuk veya fazla sulama, kendisini olumsuz etkiler. Kış aylarında sulama azaltılmalı, kök mutlaka dondan korunmalıdır. Tüm üst gövde dondan etkilenmiş olsa da eğer kök korunmuşsa, ertesi yıl yeniden büyük bir hızla sürgün verecektir. Aslıda her türlü toprakta yetişebilir. Ancak toprak geçirgen, verimli ve hafif kumlu ise gelişimi daha da güzel olur. İzmir sarmaşığı olarak da bilinen bu güzeller güzeli çiçek, o muhteşem kokusuyla birlikte neden yok olup tarihe gömülüyor dersiniz? Bugün İzmir’in merkezinde, çirkin betondan binaların birbiri üstüne binmesiyle oluşmuş yapılarda, üst üste alt alta oturup, elimizdeki telefonlardan diğer insanları ve belki de doğayı seyrediyoruz. Denizin mavisini görebilmek adına arada gökyüzüne baktığımız da oluyor elbette. Metro ile süper hızda konforlu bir şekilde seyahat ederken bile suratlar hep asık. İşimize gücümüze koşturuyoruz ve kredi kartlarımız için para kazanıyoruz. Çok yoğun olduğumuzdan birbirimizin yüzüne bile bakmıyoruz, yanlışlıkla göz göze gelirsek selam vermek yerine başımızı çeviriyoruz. Sokakta oynayan çocuklar yok artık. Ya tabletleri ile oyalanıyor ya da soru çözüyorlar. Mahalledeki okullar da artık bize hitap etmiyor. Otobüsler veya servisler götürüyor çocukları okullarına, arkadaşlık yerine rekabeti öğreniyorlar ve giderek yalnızlaşıp mutsuzluk çemberinin içine onlar da dâhil oluyorlar. Çok narin bir bitki olduğu doğrudur ama bahçe yoksa saksıda da yetişir. Ne de olsa “sevgidir” ona çiçek açtıran, yıllarca yaşamasını ve özgürce uzamasını sağlayan. Söz yazarı ve şarkıcı Nadir Göktürk’ün dediği gibi “sen sen sen aşkı bilsen, başka bir dünyaya girsen sen sen sen aşkı bulsan, selluka gibi sarılsan” Kökü bizde nasıl olsa, biraz emek ve sevgiyle yok olmaya yüz tutmuş tüm güzellikleri yeniden canlandıra biliriz. Ne duruyoruz? Haydi artık yeşertelim şu selluka tohumlarını ve gülümseyelim birbirimize yeniden. Sevgiyle,