OCAK2021 Gülhan Berkman Yakar
Anne'nin dizinde
Anne'nin dizinde Teoman Özağ ile Hürriyet Gazetesi’nde Ankara’da ilk kez insan kaynakları ekini çıkarırken tanışmıştık. “Zat İşlerinden İnsan Kaynaklarına” başlığıyla yazdığı yazıyla sektördeki deneyimlerini aktarmıştı bizlere. Ziraat Bankası ile başlayan, Shell, ITT, Coca Cola, DEET (Hazine Müsteşarlığı İşgücü Uyum Projesi), DUSA, SAKOSA, ENERJİSA, OLMUKSA gibi Sabancı grup şirketlerinde 22 yıl olmak üzere, toplam 55 yıllık tecrübesiyle insan kaynakları ve yönetim alanında bir deryadır kendisi. Tanıdığım günden bu yana, iş yaşamında mentorlarımdan biri olarak yolumu aydınlatmış insandır.  Sıcacık, içten, keyifli söyleşimize onun kariyer hayatına mercek tutarak başladık. Neler çıktı neler… Filmlerdeki gibi, tam bir “kahramanın yolculuğu” hikâyesiydi bu...  Türk Eğitim Derneği’nin açtığı sınavı kazanınca 11 yaşında, TED Ankara Koleji’nde okumak üzere tek başına Ergani’den yola çıkarak başlayan bir yaşam ve  kariyer yolculuğu… İşte söyleşimizden bir kesit;     Teoman bey nasıl başladı sizin şu maceranız? Biliyorsun okulun sınavını kazandım ama Ankara’ya gitmeme tam bir hafta kala, babam geçirdiği rahatsızlık sonrasında ameliyat olmak zorunda kaldı. Annem zaten istemiyordu ve bu koşullarda gitmeme şiddetle karşı çıksa da İstanbul’da üniversitede okuyan kapı komşumuzun çabalarıyla ikna oldu. Yani şunun için anlatıyorum bunu; doğru zamanda doğru yerde olma, aslında her şey pamuk ipliğine bağlı biliyorsunuz işte... Merak ediyorum,11 yaşında tek başınıza aileniz yanınızda olmadan, bir tanıdığın refakatinde Diyarbakır’dan yola çıkıp Ankara'ya hiç bilmediğiniz bir şehre, trenle yolculuğa çıkıyorsunuz... Nasıl oldu bu? O süreçte neler hissettiniz ? Gülhan, ailemiz bize; “erkek adam ağlamaz!” diye öğretmişti. Hiç unutmuyorum; annem valizimi hazırlarken, gözyaşları valizin içine dökülüyordu. Ona dedim ki; “anne, yanda ağla, çamaşırlarımı kirletiyorsun.” Yani ben hani çok şeyim ya annemi teselli ediyorum böyle diyerek... Tabii trene bindikten sonra anladım ki; Ahhh evet, ben çok uzaklara gidiyorum. Bin kilometre uzağa gidiyorum. Şöyle yapıyordum; şimdi kompartımanda ağlamıyordum, gidip tuvalette ağlıyordum sonra gözlerimi silip gelip oturuyordum yerime. Teoman Bey, beni de ağlatacaksınız şimdi… Bundan sonrası da enteresan aslında, iki gece üç gün trenle yolculuğun ardından Ankara’ya geldik. Sonra Ankara'ya gelince beni teslim ettikleri Mehmet amca dedi ki; “Teoman, ben İstanbul'a gidiyorum, (İstanbul’a mal almaya gidiyordu) sen bir taksiye bin okuluna git. Koleje gitmek istiyorum dersin, götürürler.” Hakikatten bindim taksiye gittim. Kendi başınıza okulun yolunu da buldunuz… Evet, orada yerimi gösterdiler işte, yatağımı, dolabımı… Ertesi gün de kaydımı yaptırmak için yetkiliye nüfus cüzdanımı uzattım. Nüfusuma baktı, “seni alamayız” dedi. “Neden?” dedim “Yaşın küçük, sen nasıl geldin, nerden geldin buraya, velin yok mu?” dedi. Ben de; “Diyarbakır’dan geldim. Velim yok, yalnız geldim” diye yanıt verdim. Çok anlayış, yakınlık gösterdiler... “Seni bir hafta on gün misafir ederiz yatakhanede ama, sınıfa veremeyiz, kayıt için yaşının daha büyük olması veya velinin gelmesi gerekir.” dediler. Yani bir şekilde çözüm için babamla konuşmam gerekiyordu. Ertesi gün postaneye gittim telefon edebilmek için, sabah sekizde yazdırdım telefonu, akşam sekize kadar bekledim, çıkmadı. Ertesi gün de altı saat bekledikten sonra, babama ulaşabildim. Sonra çözüme ulaştı her şey. Şimdi bunları anlatmamın sebebi yaşanılan zorluklara vurgu yapmak için tabii… Hayatta acı var, sıkıntı var, özlem var, başarısızlıklar var, hayal kırıklıkları var… Ama bunlar yoksa da hayat bomboş demektir. Çok büyük zorluklar bunlar ve çok küçük yaşta bunları yaşamışsınız… 11 yaşında bunları yaşamanın kazanımları da oldu elbette, biraz da bunlardan söz etmeliyim. O yaşta karar vermeyi, inisiyatif kullanmayı, gözlem yapmayı öğreniyorsun, bir kere kendini koruman lazım. Bu farkındalıklar da güven ve başarma arzusu kazandırıyor insana… Zorlukların üstesinden gelmek için ayaklarının üzerinde durması gerekiyor insanın. Bu kazanımların yanı sıra, iyi bir eğitim de aldınız orada tabii... Olmaz mı? Aldığım eğitim önemli tabii . Bir de Ergani gibi yerden geliyorsun okul, bana öyle lüks geldi ki. Pırıl pırıl yataklar, yemeklerimiz de çok iyi... Ankara'da spor salonu yok, iki tane spor salonu vardı Kolejin o zaman. Sosyal faaliyetler inanılmaz boyutlarda…  Bugünkü ailelerde durum nasıl? Çocuklarının eğitimi ile ilgili tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Jenerasyon farkı da zaten oradan geliyor. Bugün üniversiteye babası, annesi yazdırıyor çocukları… O zaman bir tane mülakat örneği vereyim; Coca Cola’da çalışıyorum, bina içindeyken benim asistan aradı; “Teoman Bey neredesiniz? mülakatınız var, odanızda sizi bekliyorlar” Odaya girdim, içeride iki hanım oturuyor. Biri orta yaşlı diğeri genç. “Görüşmemizi kimle yapacaktık?“ diye sordum. Orta yaşlı olanı oradan atıldı; “vallahi, kızım her şeyi anlatamaz. Ben onun anlatamadıklarını size anlatmak için geldim” dedi. “Yok, sizi dışarı alalım, çay filan ikram edelim ben kendisinden her türlü bilgiyi alırım siz merak etmeyin” diyerek kendisini odanın dışına gönderdim. Tabii ki bu genç, kendisinden beklediğimiz özelliklere henüz sahip değildi. Bu anlattığım uç bir örnek gibi görünse de, şunu söylemek istiyorum; anne dizi dibinde hayat çok çabuk öğrenilmiyor. Teoman beye kesinlikle katılıyorum. Her ne kadar bir anne olarak içgüdüsel şekilde çocuklarımı kanatlarımın altına alıp, koruyup kollamak istesem de, biliyorum ki; yaşadıkları zorluklarla baş etmeye çalışmaları onlar için en önemli gelişim fırsatıdır. Yaşamdan örneklerle bu çok keyifli söyleşinin tamamını Gülhan Berkman YouTube kanalından izleyebilirsiniz. Yeni bir yıla başlarken de, umudu yanımıza alarak, sağlık ve sevgiyle yolumuza devam etmeyi diliyorum.