EYLUL2021 Gülhan Berkman Yakar
Doğru mesleği seçmek
Yaşamımızın çeşitli dönemlerinde, zorluklarla karşılaştığımızda, ya da karar aşamalarında, bilerek ya da bilmeyerek örnek aldığımız rol modellerimizden yararlanırız. Özellikle gençlerin meslek seçimi gibi kritik bir kararı verirken ilham kaynaklarına ve bilinçli olarak seçecekleri rol modellere fazlasıyla ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. O nedenle kariyercafe söyleşilerinde işlerini aşkla yapan değerli konuklarımdan, alanlarını hangi bakış açısı ile seçtiklerini, sizin için derledim. - Severek yaptığın bu mesleğe nasıl karar verdin? Çağdaş Varol (İngilizce,Almanca,Türkçe Mütercim Tercüman ve Öğretmen - 9 Eylül Üniversitesi ) - Çocukluktan itibaren ilgi alanlarım kendini belli ediyordu aslında... İlkokul yıllarında okumayı, yazmayı, harfleri, kelimeleri hep sevdim. Dedemle birlikte bulmaca çözmekten de çok büyük keyif alırdım. Hatta kocaman eski bir sözlüğümüz vardı onu karıştırır bana ilginç gelen eski dildeki kelimeleri sözcük dağarcığıma eklerdim. O yıllarda internetten ulaşabileceğimiz kaynaklar şimdiki ile kıyaslanamaz durumdaydı.(İki binli yılların başları) Ama evimizdeki, ansiklopediler, atlaslar elimden hiç düşmezdi. Haritalar, ülke bayrakları da çok ilgimi çekerdi. Büyük rulo kâğıtlar açıp, orada kendi dünyamı yaratır, atlasta gördüğüm gibi kendi ülkemi, coğrafyamı çizip boyardım. Tabii ki o ülkelerin alfabesini, dilini hatta kültürünü de belirleyip haritalarımın yanlarına notlar alırdım. Biraz İngilizce öğrenmeye başlayınca, turistlerin önünü kesip “Where are you from? diyerek iletişime geçmeye çalıştığımı çok iyi hatırlıyorum. Hatta internetin daha etkin kullanıldığı dönemlerde, Hindistan'a özel bir ilgi duyuyordum oranın kültürünü, coğrafyasını, araştırarak, Hintçe şarkılar dinleyerek, dillerini öğrenmeye çalıştığımı da hatırlıyorum. - Senin de anlattığın gibi ben de yetenek ve ilgi alanı belirlemek için, çocukların ilkokul yıllarındaki eğilimlerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Başka neler hatırlıyorsun bu konuya ilişkin? - Gerçekten de… O dönemde oyuncak arabalarla diplomasi, uluslararası lojistik gibi temalarla oyunlar yaratıyordum... Örneğin kendi odamı bir ülke yapıyordum, koridor Türkiye ise, odam Suriye komşusu, mutfak Irak komşusu, İran, Yunanistan falan... Sanki buralarda bir politika oluşturur gibi seyahatler gerçekleştiriyordum araba oyuncaklarımla… Bir de babam videoya almış beni çocukken, ne olmak istiyorsun diye sormuş, hani tam böyle herkesin doktor, öğretmen, itfaiyeci falan olmak istiyorum dediği dönemlerde... Onun bu sorusunu, ben dışişleri bakanı olmak istiyorum diye yanıtlamıştım. Öğretmenim sorduğunda da aynı yanıtı vermiştim. Bana göre “dışişleri bakanı” deyince; hem dış ülkeler var, dil ve kültürleri bilmek gerekiyor; hem de diplomasi boyutunda çalışmak söz konusu olacaktı. Sonuç olarak, her isteğimi birleştiriyordu yani ve bu nedenle de tam bana uygun diye düşünüyordum. Sonra başka meslekleri öğrenmeye başlayınca, örneğin dil bilimini duymuştum ölü dilleri araştırıyorlar, diye, o da bana egzotik görünmüştü. Bazen dil bilim bazen farklı bir şey, ama hep aynı çemberin içerisinde dolaştım. - Küçük yaşlardan itibaren kendi potansiyelinin farkında olan ne istediğini bilen ender kişilerden olduğunu anlıyorum doğru mudur? - Evet oraya bağlamak istiyorum, yani tanıyordum kendimi o yüzden vurgulamak istediğim nokta şu ki; hayatımın tek salisesinde bile, sayısal bölümleri seçmeyi düşünmedim hiç... Ama görüyorum ki, kendini tanımayan veya bu konuda sizin yaptığınız gibi bir danışmanlık, koçluk almamış, çıktı testleri sorgulamamış pek çok genç, maalesef belki milyonlarcası, şablon etiket bölümler, hep sayısalda olduğu için, oraya yöneliyorlar. Zamanı gelince düşünürüm diyorlar ve ne yazık ki asıl olan konuyu, yani kendilerini araştırmıyorlar. Ayşegül Öner (Moleküler Biyolog - İYTE) - Aslında ben daha Lisenin en başında, 9. sınıftayken çok net hatırlıyorum, Mimarlık bölümünü istiyordum. Hatta restorasyon alanında çalışmak gibi bir hayalim vardı. Sonra üniversite seçimine ve sınav dönemine yaklaştığımda, daha farklı şeyler yapmak istediğimi anlayıp, bu konuyu oturup tekrar düşünmeye karar verdim. Mesleğimi seçecektim ve bu gerçekten önemli bir karardı o nedenle de, herhangi bir alanda eğitim almadan önce, oturup kendime odaklanmam gerekiyordu. Kendime sordum; ben neleri yapmayı seviyorum? Nelerden zevk alıyorum? İleride neyi uzun süreli yaparsam bana o, daimi mutluluk sağlar? Sonra, bu zamana kadar neler yaptığımı düşündüm; ben çocukken neler yapardım? Bu zamana kadar neleri yapmaktan mutlu oluyordum? İlk önce şu aklıma geldi; küçüklükten beri, Bilim Çocuk Dergisi okurdum. Onun böyle küçük kartları vardı; böcekler alemini, bitkileri anlatan… Ben hep böyle, tek tek incelerdim onları, çevremde var mı? Yakın çevremde görebilir miyim, bu böcek ya da bitki türevlerini? Şimdi de hala var, bulabilirsiniz o dergiyi. - Tabii benim de çok severek okuduğum bir dergiydi.( Dergi okumak güzeldir ) başka nelere dikkat ettin kendinde? - Ayrıca kitap okumayı da çok severdim.-Hala da çok okurum- Araştırmayı da çok seviyordum. En önemlisi bir şeyleri anlamayı, bir şeyin neden sonuç ilişkisini kurmayı çok sevdiğimi fark ettim. Bu bağlantıları kurabilmek beni çok şevklendirip mutlu ederdi. Daha sonra anladım ki, benim biraz araştırma yönüne kaymam gerekiyordu. Anlayacağınız, yani çok geniş bir alan vardı önümde... Araştırma deyince, her şey, işin içine giriyordu. Bu durumda, hangi alanda derinleşmek istediğime karar vermem gerekiyordu. Kimya mı? Fizik mi? Biyoloji mi? Daha en başta da bahsettiğim gibi, böcekler, bitki âlemi ağır bastı ve “biyoloji” kararını verdim. Sonrasında da ilgim, insan vücuduna yöneldi. Orada hangi mekanizmalar var? Hangi hastalıklar var? Derken, “kanser” konusunda bir şeyler yapmak istediğime karar verdim. Böylece moleküler biyoloji ve genetik alanını araştırmaya başladım. Daha sonra bizim ülkemizde bu alanda iyi çalışmalar yapan iyi bölümlere sahip olan üniversiteleri araştırıp hedeflerimi belirledim. 4 tane okul vardı onlardan biri de severek okuduğum İYTE İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü idi. Şimdi de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Yüksek Lisansıma devam ediyorum. Yunus Emre Soygeniş (Avukat - Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ) - Bu mesleği seçerken önümde örnek aldığım biri yoktu. Akrabalarım arasında veya arkadaşlarım arasında avukatlık mesleğini yapan ya da yargı camiasında olan tanıdığım bir insan bile yoktu. Lise birinci sınıftan sonra bölüm seçme durumumuz oluyordu biliyorsunuz. Şu anda da sistem bu şekilde midir, tam bilmiyorum ama, ben en başından beri, eşit ağırlık seçmek istedim. Bu, fen derslerine olan ilgisizliğimden kaynaklanmıyordu. Tamamen o zamandan beri, ne istediğimi tam olarak bildiğim için, hayatımı nasıl yönlendirmek istediğime, bilinçli bir şekilde nasıl hareket etmek istediğime karar verdiğim içindi. Onuncu sınıfta, eşit ağırlık seçtim ve listeyi de eşit ağırlık dersleri alarak bitirdim. O zaman YGS - LYS olarak adlandırılan üniversite sınavına, eşit ağırlık bölümünden girdim. - Eşit ağırlık seçimini yaparken aklında yalnızca Hukuk bölümü mü vardı? - Hukuk hep benim için canlı ve sürekli parlayan bir Hedefti. Aslında, yelpazesi çok geniş olan bir meslek dalı hukuk... Avukat, savcı ya da hâkim olmanın yanı sıra hukuk danışmanlığı da yapabileceğiniz işler arasındadır. Veya üzerine farklı yüksek eğitimler ekleyerek, işletme, iktisat gibi farklı alanlara yönelebilirsiniz. Üniversite tercihi yaptığım yıllarda arkadaşlarım ve yakınlarım da, avukatlığı her zaman bana yakıştırmışlardır. - Biraz anlatır mısın neden yakınların sana bu mesleği yakıştırıyorlardı? - Çünkü ben çocukluğumdan beri insan ilişkileri kuvvetli olan, sosyal ve pozitif biriydim. Bu da, meslekte kişiye çok kolaylıklar sağlıyor. Lise yıllarından, hatta daha öncesinden itibaren, sınıf başkanlığından başlayan bir süreçte, lise üçte de okul temsilciliği görevini yaptım. Aynı zamanda ilçe meclisinde ve il meclisinde de öğrenciyken çeşitli görevlerde bulundum. O zamanlardan gelen, bir nevi iletişim becerileri ve temsil kabiliyetim bulunuyordu. Bu kişisel özelliklerin, mesleğime çok uygun olduğunu düşünüyorum. Şu anda uluslararası bir firmada çalışıyorum ve bu yönlerimi daha da geliştirerek kariyerimde ilerlemeye devam etmek istiyorum. Selin Demirci (Mimar- Çankaya Üniversitesi): - Ben aslında Mimar olmak istediğimin farkında bile değildim. Fakat insan üniversiteye hazırlanırken bir dönüp bakıyor; ben ne yapmak istiyorum? Ne olabilirim? Diye düşünüyor. İnsanın aslında çok fazla seçeneği oluyor ve o kadar seçenek arasında bocalıyor. Ben şöyle bir geriye dönüp baktım ve; bilmiyorum herkes bilir mi? The Sims diye bir oyun vardır, bir simülasyon oyunudur bu, hayat simülasyonu oluşturuyorsunuz. Bu oyunda insanları yaratarak, evleri tasarlayarak bir hayat yaratıyorsunuz. Orada özellikle evleri tasarlamaktan oldukça keyif aldığımı fark ettim. Neden olmasın? Mimar olabilirim diye düşündüm. Babam da İnşaat Mühendisi olduğu için aşağı yukarı yapılarla oradan bir ilişkim de vardı aslında... Hatta annem de iç mekan tasarımına meraklıydı ve Feng Shui uzmanıydı. Lisedeyken bu mesleği tanımak adına iki üç hafta bir Mimarlık ofisinde onlara yardımcı olmaya gittim. Yalnızca ortamı algılamak istedim. Acaba mimarlıkla ilgili terimler hoşuma gidiyor mu? Çalışma ortamlarını görmek istedim... Bayıldım... Evet, çok zor görünüyordu ama, gerçekten mimarlığı ben yapabilirim diye düşündüm ve sonra mimarlık için hazırlanmaya başladım. - Çok güzel... Yani öyle direkt karar vermemişsin gitmişsin bir süre bunu deneyimlemişsin ve; “ben bunu yapabilirim” demişsin. Burada sana “yapabilirim” dedirten şey neydi? O kadar zor olduğunu gördüğün halde, merak ettim şimdi... - “Tutku” diyebilirim önce... Çünkü hep içimde bir şeyleri tasarlama ihtiyacı vardı... Bir şeyler yapayım, insanlara huzur versin, insanlar mutlu olsun, benim yaptığım işten huzurlu olsunlar, gibi bir fikrim vardı zaten hep aklımda... Mimarlık da bunun için çok güzel bir araç. İnsanların yaşayacakları, bütün günlerini geçirecekleri mekanları tasarlamak, inanılmaz büyük bir güç bence... O Mimarlık ofisinde bulunduğum dönemde, işte tam da bunu fark etme şansı elde ettim. Böyle büyük bir şansı görünce, insan diyor ki; “ben bir şeyler tasarlamak istiyorum; içinde sanat ve bilimin inanılmaz bir bütünlüğü var.” Mimarlık alanında aslında hep bir tartışma vardır; bu alana sanat diyenler ile bu bir tür mühendislik bilimidir diyenler vardır. Ben ise Mimarlık; ikisidir diyorum. Kim Mimar olmak istiyorsa eğer, iki alana da ilgililer ise bu çok güzel bir tercih olur bence. Gençlere iş yaşamlarında kariyer yollarında ışık tutmak için gerçekleştirdiğim; işini aşkla yapan başarılı profesyoneller ile söyleşilerim devam ediyor. Tüm bu söyleşiler ve daha fazlasına ulaşmak için Gülhan Berkman Yakar Youtube kanalıma da abone olabilirsiniz. Sevgiyle kalın.