TEMMUZ2022 Gülhan Berkman Yakar
Hekimine sarıl ya da “Wiedersehen” de
Pandemi sonrası değişen çalışma koşulları, dijitalleşen ve dönüşen iş dünyası, uluslararası bağlantıların artması ile birlikte artık kalifiye iş gücüne yönelik rekabet, çok daha küresel bir çerçevede ilerliyor. Bu noktada, kurumların çalışma koşullarının yanı sıra, ülkelerin yaşam koşulları, adaleti, ekonomisi ve yönetim anlayışları, doğal olarak kişilerin kararlarında etkili oluyor. O nedenle de bizim ülkemizde iş ve kariyer yaşamına dair en ciddi ve öncelikli olarak ele alınması gereken konu nedir ? Diye sorarsak yanıtı “ beyin göçü…” olarak karşımıza çıkıyor. 1960’lı yıllarda başta Almanya olmak üzere, fiziki olarak yaşanılan bu durum, şimdilerde ne yazık ki beyin göçü şeklinde gerçekleşiyor. Ülke ekonomisinin geldiği bu son durumda, her geçen gün katlanarak artan beyin transferi, hem fiziki, hem de online olarak gerçekleşiyor. Toprak ,hava, su gibi ülkemizin doğal kaynakları arasında yer alan insan da ne yazık ki hoyratça tüketiliyor. Örneğin; bir işletme açısından, bilişim sektöründe genç bir çalışanın yetişmesi en az 6 ay sürerken, bu kişinin verimli bir çalışma ortaya koyabilmesi ise, ortalama 2 yılı buluyor. Bu süreçte kurumlarında gerek eğitimler, gerek mentorluklarla desteklenip projelerde tecrübe kazanan gençler, tam “yetkin” denilen noktaya geldiklerinde, haklı olarak çalışma ve yaşam koşullarını sorgulamaya başlıyorlar. Yurt dışı firmaların sağladığı olanaklar ve maaşlar ile rekabet edemeyen işletmeler ise, ciddi emek ve yatırımla yetiştirdikleri insan kaynağını, kaybetmek durumunda kalıyorlar. Bilişim alanında, gençlerin yanı sıra, son dönemde ne yazık ki, tecrübeli yöneticiler de büyük bir hızla yurt dışındaki firmalara yöneliyorlar. Nitelikli beyin göçü pek çok alanda yaşanıyor ama, özellikle hekimlerin ülkeyi terk etmesi çok daha vahim ve can yakıcı. Ne yazık ki; hekimlerin ülkeyi terk etmesi, bir şirketin personel kaybından çok daha öte bir şey… Halkın sağlık imkanlarını kaybetmesi şeklinde hissedilebilir ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilir. Türk Tabipleri Birliği(TTB)’nin paylaştığı veriler incelendiğinde son 20 yılda her yıl katlanarak artan hekim göçleriyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Bununla birlikte önceki yıllara göre özellikle 2021’de ciddi bir artış ortaya çıkmış, 2022’nin ilk beş ayında ise 491'i uzman, 445'i pratisyen olmak üzere toplam 936 hekimin ülkeyi terk etmesi söz konusu olmuş. Bu rakam, yılın ilk çeyreğinde böyleyse buradan yıl sonuna kadar 2.500 civarında hekimin ülkeyi terk edebileceği sonucunu da çıkarabiliriz aslında… Türkiye’de bilim yapmak adlı programda görüşlerini aktaran Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı, Prof. Dr. Önder Ergönül, hekimlerin en çok hangi illerden ve neden göç ettiğine dair şunları aktarıyor ; “Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere hekimler en çok büyükşehirlerden gidiyor. Verileri analiz ettiğimizde, hekimlerin gitme nedenlerinin başında ekonomik nedenler ön plana çıkıyor. Hekimler ve sağlık çalışanları, hem düşük ücretle çalışıyor, hem de değer görmüyor. Günümüz koşullarında geçinemiyorlar ve yaşamlarını sürdüremiyorlar. Başka ülkelerde de iyi imkanlarla çalışmak ve değer görme durumu ortaya çıkınca tabii ki göç düşüncesi oluyor. Bir de çalışma koşulları ve şiddet var. Şunu çok net biliyoruz; Türkiye, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin en yoğun olduğu ülkelerden biri. Kendi tarihimizde de hiç olmadığı kadar fazla olduğu bir dönemden geçiyoruz” diyerek konuyu özetledikten sonra Ergönül konuşmasına şöyle devam ediyor; “Bir yandan Türkiye'de yeni üniversiteler, yeni fakülteler kuruluyor. Bir yandan da yüksek sayıda asistan alınıyor ama onları eğitecek deneyimli insanların da kaybı söz konusu… Yani nitelikli olan iş gücünün kaybedilmesi sonucunda, yeni tıp öğrencilerinin iyi eğitim alması çok zor… Türkiye'de yaklaşık 15000 ve üzerinde yeni mezun söz konusu oluyor ama bu yeni mezun insanların Eğitimi ve geliştirilmeleri gerekiyor. Asistanlık ile süreç başlıyor ve bu sene özellikle 2022 yılında çok fazlasıyla asistan alındı ama bunların eğitiminden herkes kaygı duyuyor doğal olarak. Neden? Çünkü daha eğitimli deneyimli insanların, onları eğitmeleri gerekiyor. Klinik bilimlerde bir usta çırak ilişkisi vardır ve bilginin yanı sıra deneyim aktarımı da çok önemlidir. Dolayısıyla yurt dışına giden kişiler, daha deneyimliler. Üstelik pandemi yaşamışlar, ondan önce olan deneyimleri de var. Bu değerli tecrübeli ve yetkin kesimin yeni kuşakları eğitmesi ihtimali her geçen gün azalıyor. Önümüzdeki süreçlerde bu durum ciddi bir problem olarak karşımıza çıkacaktır. Türkiye'nin böylesine bir değeri varken, hekimlik mesleği uygulamasında, gelişmiş ülkelerden bile daha iyi durumdayken, bu kaybı biz daha sonraki yıllarda çok daha belirgin olarak yaşayacağız. Özellikle belli hastalıklarda belli branşlarda azalma daha dikkat çekici bir hale gelecek En temel nokta şu: çalıştıkları alanda bunun karşılığını almak en temel bu… Aslında bunun anlamı da zengin olmak ya da çok çok para kazanmak değil aslında bunu çok iyi görmek gerekir. Bir yandan çok çalışıp da bütün maaşı, ya da en az yarısı ev kirasına gidiyorsa, bu büyük hoşnutsuzluk yaratıyor tabii ki. Bu çok önemli bir şey… Demek ki ekonomik açıdan uygun koşulların imkanların sağlanması çok önemli. Denebilir ki: “Olsun ne olacak?” Ama öyle değil işte, bir yılda 2000 in üzerinde kişi gidiyorsa, bu kişilerin de aslında daha cesur daha ne diyelim duyarlı insanlar olduğunu düşünmek lazım. Bakıldığında yüksek kalitede bir takım insanları kaybettiğimiz muhtemeldir. Çünkü bu alanda pek çok zorluğa rağmen yurt dışında kariyerlerini yeniden oluşturmayı göze alabilen bu kişiler deneyimli, çalışkan, cesur ve özgüveni yüksek insanlardır.” Ergönül’ün belirttiği konuya ek olarak ben de eklemek isterim ki; bu kişiler ülkemizde yapılan üniversite sınavlarında en üst sıralarda yer almayı başarmış, oldukça zeki insanlardır. Yıllarca süren zorlu eğitim süreçlerini tamamlayan bu kişiler, yalnızca insana sağlık verebilmek için çalışan, elde ettikleri özgün bilgi ve becerilerini, gelecek nesillere aktaramadıkları sürece de asla yerleri doldurulamayacak kadar değerlidirler. Bir yandan alandaki gençlerin de kendilerini tıpta uzmanlık sınavına hazırlamak yerine, yeni bir dil öğrenerek yurt dışında kariyere yönelik hazırlandıklarını ve uzmanlık için koşullar esnetilse bile yine de yeterli başvuru olmadığını duyuyoruz. Aslında tüm dünyada pandemi sonrası iş yaşamında genel olarak sıkıntılı bir dönem yaşanıyor ve bu bağlamda çeşitli çalışmalar yapılıyor. Örneğin; Stanford Üniversitesi tarafından 2021 yılında gerçekleştirilen kapsamlı bir araştırmanın sonucuna göre, son yıllarda çalışanlar için en önemli şeyin kurumların çalışanlarına karşı tutumları olduğunu gösteriyor. Bunun içinde ücretler, yan haklar, iş güvenliği, fırsatlar, güvenlik ve eşitlik gibi farklı metrikler yer alıyor. Pandeminin “insanların makine olmadığını hatırlattığını” belirten Stanford araştırmacıları, çalışanların artık işverenlerinden daha fazlasını beklediğine dikkat çekiyor. McKinsey tarafından gerçekleştirilen küresel ankette de çalışanların yüzde 40’ı gelecek 3-6 ay içinde iş değiştirmeyi düşündüğünü belirtiyor. Bu kapsamlı ankette de istifaların arkasında yatan en önemli neden “Yöneticiler veya şirket tarafından değer görmemek” olarak belirtilmiş. Oxford Economics kaynaklı araştırma da avukatlık, doktorluk, hemşirelik, mühendislik, muhasebecilik, gazetecilik gibi eğitim gerektiren profesyonel mesleklerde bir çalışanın yerinin yeni bir çalışanla doldurulmasının ortalama maliyetinin çok yüksek olduğuna dikkat çekmekte. Araştırmada yeni bir çalışan bulunması ve eğitimi, ayrılan çalışanın yıllık maaşının 1.5 katına yakın düzeyde ek maliyet getirdiği ortaya konuluyor. Tüm dünyada bu alanda problemler yaşansa da ülkemizde çok daha zorlu bir dönemden geçtiğimiz bir gerçek… Yine de çözüm için bu araştırmaların sonuçlarından biz de yararlanabiliriz. İlk olarak da pandemi savaşının neferlerine yani hekimlerimize hak ettikleri değeri vererek başlamalıyız diyorum. Bu gidişe “dur” diyebilmenin yolu ekonomik koşulların yanı sıra liyakatin sağlanması, onun için de; insanların güvene bilecekleri sistem kurmak gerekecektir. Sonrası için cumhuriyet tarihi oldukça fazla bilgi verecektir bizlere, oradan yola çıkarak ilerleyebiliriz . Böylece tüm sektörlerde gençleri tutmak açısından çekim merkezi de yaratabiliriz. Sağlıkla kalın