Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Günter Soydanbay
İzmir ve Gastronomi Turizmi
Özel sebeplerden dolayı vermek zorunda kaldığım uzun bir aradan sonra tekrar merhaba! İzmir’in bugününü ve yarınını hayal etmeye bıraktığımız yerden devam edelim. Bildiğiniz üzere Aralık ayında Uluslararası Gastronomi Turizmi Kongresi İzmir’de gerçekleşti. Dünyanın önde gelen yemek ve turizm ustalarını ağırladık. Öncü isimler İzmir’in gastronomi turizmi potansiyelini tartıştı. Kanaat önderlerimiz İzmir'e gastronomi turizminin çok yakışacağını beyan ettiler. Bu ay 'İzmir’in nasıl gastronomik bir destinasyon olabileceğini' tartışacağız. İzmir, Reseau Délice, yani Dünya Gurme Şehirler Birliği’nin üyesi. Bu sağlam bir temel. Öte yandan, nasıl sırf diplomanız olduğu için biri size iş teklif etmezse, sadece Reseau Délicece üyesi olduğumuz için de gastronomi turizmini geliştiremeyiz. Ayrıca bu pastadan pay kapmaya çalışan şehirlerin takabilecekleri başka rozetler de mevcut. Örneğin Gaziantep, 2015 yılı içinde hem UNESCO Yaratıcı Şehirler Listesine girdi, hem de Avrupa Komisyonu’nun Mükemmellik Ödülü’nü aldı. Benzer sertifikalara sahip olan sayısız şehir var. Ama tek başına rozetler şehirleri farklılaştırmaya veya popülerleştirmeye yetmiyor. Yani Reseau Délice üyeliği, amacımıza ulaşmamız için gerekli ama yetersiz. Peki daha başka ne yapabiliriz? Başlangıç noktamız, İzmir Mutfağı hakkında bir manifesto yazmak olabilir. Çünkü böyle bir girişim İzmir Mutfağı’nın standardizasyonunda kilit rol oynayacaktır. Sonuçta marka bir kalite vaadidir. Literatürde çok başarılı bir manifesto örneği mevcut. 2000’li yılların başında İskandinav ülkelerinin önde gelen şefleri, gurmeleri ve turizm duayenleri toplanmışlar ve mutfaklarının dünya çapında nasıl farklılaşabileceğini tartışmışlar. Ortaya Nordik Mutfağı Manifestosu çıkmış. Star şefler kullanacakları malzemelerden yapacakları sunuma kadar 10 kilit konuda anlaşmışlar. Zaman içinde İskandinav Mutfağı minimalist, sağlıklı ve avangard yönleriyle ayrışmaya başlamış. İzmir Mutfağı nedir? Hangi malzemeler kullanılır veya kullanılmaz? Hangi balık ve ot ne zaman yenir veya yenmez? Bu tarz konularda varılacak geniş kapsamlı bir anlaşma işimizi kolaylaştıracaktır. Manifesto yazıldıktan sonra İzmirliler’in onayına sunulabilir. Bu sayede iki amaca ulaşılır: Hem geniş kapsamlı bir mutabakat sağlanılır hem de halk bilgilendirilir, yönlendirilir ve gururlandırılır. Özellikle ikincisi çok önemli. Çünkü küreselleşme hepimizi tek düzeleştirmekte. İzmir’de gevreğin artık simitten daha zor bulunduğu bir devirde yaşıyoruz. Bu ortamda ortak hafızamızı korumamız ve bu şehre has yenilerini inşa etmemiz kilit rol oynayacaktır. Bir sonraki aşamada bu manifestoya uyan restoranlar ödüllendirilebilir. İskandinavlar bu konuda da çok başarılı. Her sene, dünyanın dört köşesinde manifestoya en sadık kalan, onu en iyi şekilde temsil eden ve çıtayı yükselten restoranları belirliyorlar. Bu sayede hem ödül sahipleri isimlerini duyurup onore oluyorlar, hem de diğer restoranlar başarılı olmanın yolunu görüyorlar. İzmir Ticaret Odası, Lokanta İzmir isimli bir proje geliştirmekte. Belki bu marka, manifestoyla birleştirilebilir. Veya İzmir Gourmet Guide bu konuda rol oynayabilir. Tanıtım yapmak işin ancak son ayağı olmalı. Daha önce de söylemiştik: Marka şehir olabilmemiz için önce aynaya bakmamız, sonra üstümüze çeki düzen vermemiz, yani standartlarımızı oturtmamız ve nihayetinde de 'bizimle ilgilenecek' segmentlere, doğru mesajı, doğru zamanda vermemiz lazım. Bu aşamada, yemek festivallerine denk gelecek paket turlar düzenlenebilir, tanıtım kampanyası yapılabilir, yurtdışında yazılı içerik hazırlayan firmalardan destek alınabilir ve özellikle @cityofizmir’in gücünden yararlanabilir. Günümüzde gastronomi turizmininde rekabet kızışıyor. Bu ortamda gerçekten farklı bir vaat bulup, onu tutarlı bir şekilde vermek gerekiyor. İzmir’in gastronomik bir destinasyon olması mümkün. Ancak bunun ön şartı reklam veya tanıtımdan değil, ortak hafızamız, değerlerimiz ve vizyonumuz hakkında geniş çaplı mutabakata varmaktan geçiyor.