EKIM2016 Günter Soydanbay
Londra'dan İzmir'e büyük yangın
9 Eylül İzmir’de her sene coşku ile kutlanır. Binlerce hemşerimiz ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyüşe katılırlar. Atamızın anıtına çelenk konulur. Temsili bayrak törenleri yapılır. Büyüklerimiz, “Yurtta barış, dünyada barış.” temennilerinde bulunurlar. Kısaca İzmirliler işgalden ne zorluklar altında kurtulduklarını asla unutmaz ve unutturmazlar. Öte yandan toplumsal hafızamızda yine çok önemli bir tarih olan 13 Eylül nedense hiç yer etmemiştir. Nedim Atilla’nın söylemiyle, “9 Eylül 1922’de işgalden kurtulan İzmir, 13 Eylül sabahı tarihin belki de en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane’de başlayan korkunç yangın, giderek büyür ve şehre yayılır. 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20 binden fazla ev ve işyeri kül olur. Sokaklar ve deniz insan cesetleriyle dolar. Bu yangın, bugün de nostaljik olarak andığımız İzmir’in dörtte üçünü tahrip eder.” Sebebi her ne olursa olsun, Büyük İzmir Yangını insanlık tarihindeki en büyük şehir yıkımlardan biri. Bu trajediyi hatırlamak ve hatırlatmak da İzmirliler olarak hepimizin insanlığa olan borcu. Bu ay benzer bir deneyim yaşamış bir şehre, Londra’ya gideceğiz. 1666’da -yani tam 350 yıl önce- Londra’nın kaderini değiştiren büyük yangın başlamış. Yaklaşık üç gün süren felaket, kentin merkezini tamamen yok etmiş. 70 bin kişiyi evsiz bırakmış. Geride -aynı İzmir’deki gibi- sadece küller ve tarifsiz dramlar kalmış. İşte bu noktadan itibaren hikayeler farklılaşıyor. İzmirliler’in aksine Londralılar, “o günlerin geride kaldığını” savunmamışlar. Aksine zamane Londralılar, üç asır önce atalarının yaşadıkları acıların, bugün eksiksiz şekilde hatırlanabilmesi için bakın neler neler yapmışlar. Londra Belediyesi ve İngiltere Sanat Konseyi bir araya gelmişler ve Great Fire 350 isimli bir organizasyon düzenlemişler. Büyük Londra Yangını’nı hatırlamak üzere düzenlenen bu dev festival, sayısız etkinlik ve sanat aktivitelerinden oluşmakta. Mesela -temsili olarak yakılmak üzere- Thames Nehri’nin üzere tam 120 metre uzunlukta, eski Londra’nın tahta maketi yapılmış. Yangının gerçekleştiği dev alanın dört köşesine sergiler kurulmuş. Rehberler eşliğinde yürüyüş turları organize edilmiş. Konserler ve müzik dinletileri düzenlenmiş. Ünlü tarihçiler o günleri anlatan konuşmalar yapmış. Işık oyunları ve projeksiyonlar sayesinde geçmişin Londra’sı baştan yaratılmış. Çocukların, gerçek ipuçlarından yola çıkarak büyük yangının sebebini keşfettikleri detektiflik oyunları düzenlenmiş. Kısaca o günlerde yaşanan acıların hatırlanması sağlanmış. Ama Great Fire 350, sadece geçmişi hatırlamaktan ibaret bir aktivite değil! Asıl amaç geçmişte yapılan hatalardan ders almak ve gelecekte bunların tekrarlanmamasını sağlamak. Bu amaçla dünyanın dört köşesinden kent planlamacılarının katıldığı Küresel Dirençlilik Zirvesi çerçevesinde paneller düzenlenmiş. Günümüzün mega kentlerinin gelecekte olacak facialara karşı daha dayanıklı olabilmeleri için binbir türlü fikir masaya yatırılmış. Olası felaketlerin en az zararla atlatılması için ve sürecin en etkin şekilde yönetilmesi için atölyeler yapılmış. Kısaca İngilizler benzer faciaların tekrarlanmaması için, o günleri geride bırakmamış! Büyük İzmir Yangını’nın 100. Yıldönümü de hızla yaklaşmakta. Acaba bizler Londra’nın başarılı organizasyonunda ders alabilir ve çıtayı daha da yükseğe taşıyabilir miyiz? Dünya çapında adından söz ettirecek etkinlikler düzenleyebilir miyiz? Sadece yangın değil, sel baskını ve deprem gibi doğal afetlere, hatta büyük sorunlar yaratabilecek dijital saldırılara karşı alınacak uluslararası tedbirlerin tartışıldığı mekan olabilir miyiz? Belki de en önemlisi, acaba yangın tartışmalarını suçlu arama ekseninden çıkarıp, kentin kaybettiği belleğini tekrar kazanması üzerine yoğunlaşabilir miyiz? Daha önce de bahsettiğimiz gibi sokakta gördüğünüz iki insandan biri İzmir doğumlu değil. Hemşerilerimizin ortak hafızalarının olmaması uzun vadede Büyük Yangın’dan bile daha trajik sonuçlara yol açabilir. Ne dersiniz?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.