AGUSTOS2019 Günter Soydanbay
İzmir Elektrik Fabrikası
Tunç Soyer seçimi kazanır kazanmaz İzmir Büyükşehir Belediyesi Alsancak'taki tarihi Elektrik Fabrikası’nı satın aldı. Eğer doğru değerlendirilirlerse, bu yapı -ve etrafındaki diğer metruk fabrikalar- İzmir’in geleceğini değiştirebilir. Nasıl mı? Aslında İzmir, bu mekanı zihninde tasarlamaya başladı bile. Geçtiğimiz aylarda Mimarlar Odası İzmir Şubesi İzmir Elektrik Fabrikası Ne Olmak İster? isimli bir mimari fikir projesi yarışması düzenledi. Hatta yarışmanın ödül töreninde Tunç Başkan bir konuşma yaptı ve fabrikanın önemini vurguladı. Yarışma esnasında yapının endüstriyel kimliğini koruyarak onu kamusal alana çeviren ilginç tasarım fikirleri ortaya atıldı. Fabrika ve depoların restore edilip, kentsel çekim merkezine dönüştürülmesi küresel bir trend ve dünya genelinde başarıyla restore edilip turizme kazandırılmış bir çok endüstriyel kompleks var. Manchester’daki Castlefield, Massachusetts’deki Lowell ve Toronto’daki Distillery District akla ilk gelen mekanlar arasında. Öte yandan altını çizmek istediğimiz nokta şu: Elektrik Fabrikası bir mimari, peyzaj, hatta kamusal alan düzenleme projesinden çok daha derine inebilir. İzmir’in sosyal, kültürel, teknolojik ve ekonomik anlamda atılım yapmasını sağlayacak katalizatör rölü oynayabilir. Bu doğrultuda örnek almamız gereken proje Almanya’nın Ruhr Bölgesi’nde yer alan IBA-Emscher Park. Ruhr dünyanın en yoğun endüstrileşmiş bölgelerinden biri. Emscher Nehri etrafında, 800 kilometre kareye yayılan ve 17 şehri kapsayan muazzam bir endüstriyel ekosistemden bahsediyoruz. 19. Yüzyıldan itibaren Almanya’nın bir dünya devi olmasında kilit rol oynayan Ruhr, zamanla ağır sanayinin Uzak Doğu’ya kaymasıyla terkedilmiş ve kendi haline bırakılmış. Ruhr ve İzmir arasında ciddi paralellikler var. Bölgede, Elektrik Fabrikası gibi yüzlerce tarihi yapı mevcut. Nereye baksanız gökyüzüne uzanan ulu bacalar, yeniden değerlendirilmeyi bekleyen maden eritme ocakları ve gaz depoları görüyorsunuz. Ancak gördükleriniz bunlarla kısıtlı değil... Ağır sanayileşmenin doğaya verdiği tahribat ürkütücü düzeyde. Cüruf yığınları dağ yüksekliğine ulaşmış. Emscher Nehri lağıma dönüşmüş. İnsanlar kömür dumanı ve isten nefes alamaz hale gelmişler. Bunlara ek olarak, kapanan fabrikalar 600 bin kişilik bir işsizler ordusu yaratmış. İronik bir şekilde yukarıdaki felaket tablosu aynı zamanda Ruhr’un yeniden dirilişinin de kaynağı olmuş. 1989’de start alan Emscher Park Uluslararası Yapı Fuarı (IBA-Emscher Park) aracılığıyla yerel halk, endüstriyelleşmenin yol açtığı sorunlara çözüm bulmak için mobilize edilmiş. Amaç, kömür ve çelikten başka bir şey bilmeyen, ama bildikleri de 20. yüzyılda artık pek bir şey ifade etmeyen milyonlarca kişiyi çağın gereklerine göre rehabilite etmekmiş. Bu doğrultuda metruk yapılar, yukarıda bahsettiğimiz çalışmaların üretim çiftliği olmaları için restore edilmeye başlanmış. Müzeler, galeriler, turizm master planı ve nihai olarak Endüstriyel Kültür Rotası daha sonraki aşamalarda gelişmiş. “Her problem bir potansiyeldir; her kriz ise bir fırsat.” söylemiyle yola çıkan Almanlar, lanetlerini nimete çevirmeye karar vermişler. Sonuç mu? Bugün Ruhr, endüstriyel alanların geri kazanımı, kalite kontrol sistemleri geliştirilmesi ve çevre teknolojisi alanlarında dünyanın merkezi haline gelmiş! Ruhr’a dışarıdan bakınca UNESCO Dünya Miras Listesi’ndeki Zeche Zollverein kömür madeni, muazzam Oberhausen gaz deposu veya Duisburg Nord gibi birer kültür sanat mekanına dönüştürülmüş dev endüstriyel yapıları görebiliriz. Bu da bizi, “Elektrik Fabrikası sanayi müzesi mi olsun yoksa kültür sanat merkezi mi?” şeklinde -faydalı ama- göreceli olarak yüzeysel tartışmalara itebilir. Eğer Elektrik Fabrikası’nın -ve civardaki diğer metruk fabrikaların- gerçek potansiyelini aktive etmek istiyorsak, Ruhr’a içeriden bakmalıyız. IBA-Emscher Park’ın varlık sebebini içselleştirmeliyiz. İzmir, ancak bu sayede Türkiye’ye ve Akdeniz Havzası’na çevresel teknoloji ve dönüştürücü mimari trendler taşıyan öncü kent olabilir.