EYLUL2019 Günter Soydanbay
Her yeşil alan bir mi?
Her yeşil alan bir mi? Bir kaç ay önce, “Kişi Başına Düşen Yeşil Alanı Arttırmak” başlıklı yazımızda, başkan Tunç Soyer’in en önemli seçim vaatlerinden birinin Yeşil bir İzmir yaratmak olduğunu söylemiştik. Hatta Soyer, kişi başına düşen yeşil alan miktarını 30 metrekareye çıkaracağına dair bir söz vermişti. Yeşil alan yaratmak elbette çok önemli.. Bununla beraber yenilerde yayınlanan bir araştırma her yeşil alanın bir olmadığını ortaya koyuyor. Peki, en yüksek etki yaratan yeşil alan tipi nedir? Ve İzmir’de bu alanları çoğaltmak için neler yapabiliriz? Gelin kısa bir dünya turuna çıkalım. İlk olarak yukarıda bahsettiğimiz araştırmayı biraz açalım. Avustralyalı bilim adamları, on yıla yayılan bir süreçte, yaklaşık 50 bin kentliyle mülakat yapmışlar. Bu kişilerin sağlık durumları, kaygı ve stres seviyeleri ve depresyona yatkınlıkları saptanmış. Araştırmacılar elde ettikleri verileri kent haritası üzerine girince ortaya tahmin edebileceğiniz bir sonuç çıkmış: Beton yığını arasında yaşayan kişiler, yeşil alana yakın oturanlara göre daha mutsuz, kaygılı ve stresliymiş. Ancak araştırmadan hiç ummadık başka bir sonuç daha çıkmış: Yeşil alanın yapısı ile katılımcının psikolojik durumu arasında bir korelasyon varmış. Daha açık bir deyişle, stres-kaygı düzeyini azaltmak açısından büyük ağaçlarla kaplı parklar, geniş çimenlik alanlara göre çok daha etkiliymiş. Kabaca, eğer yaşadığınız alanın %30’u yetişkin ağaçlarla kaplıysa, stres-kaygı seviyeniz %30 azalıyormuş. Bu sonuç, İzmir olarak bizi ilginç bir noktaya getirmekte: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göre çim alanlar ve yol çevresindeki çiçeklendirmeler belediyenin yeşil alan kıstasına giriyor. Buradan yola çıkarak, eğer amaç kişi başına düşen yeşil alanı 30 metrekareye çıkarmaksa, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kordon gibi geniş çim alanlar veya yol çevresi düzenlemeleri yaparak hedefine ulaşabilir. Öte yandan eğer amaç İzmirlilerin ruh sağlığını iyileştirmekse o zaman kenti ağaçlandırma konusunda daha geniş kapsamlı düşünmemiz gerekecek. Neyse ki bu konuda örnek alabileceğimiz üç kent var. İlk durağımız Fransa’nın başkenti. Paris’in sokaklarında 1 kilometrekare yeşil alan yaratmak amacıyla yola çıkan belediye, Yeşillendirme Lisansı adı altında bir program başlatmış. Dükkânlar, kafeler hatta okullar, kapılarının önüne dev saksalar içinde yetişmiş ağaç koyabiliyor. Belediye, başvuranlara toprak, tohum hatta bakım konusunda yardım ediyor. Benzer şekilde isteyenler, sokakta dikili ağaçların etrafında peyzaj çalışması yapabiliyor. Bu program sayesinde sokaklardaki bitki sayısında gözle görülür bir artış olmuş. İkinci durağımız İzmir’e iklim ve yapı olarak daha yakın bir kent: Beyrut. Daha önce Montreal’in çatı bahçelerinden bahsetmiştik. Beyrut İzmir için daha iyi bir örnek olabilir. Çünkü yeşil alan zengini Kanadalıların aksine Beyrutlular toplu alan ve park açısından biraz fakir. Onlar da çareyi balkonlarda ve çatılarda nefes almakta bulmuşlar. Beyrutlular kalabalık ve kirli kent yaşamına a’jja diyorlar. Her biri birbirinden yeşil çatı ve balkon bahçeleri adeta güzellik açısından birbiriyle yarışıyor. Bu sayede de halk a’jja’dan kaçabiliyor. Milano da aynı Montreal ve Beyrut gibi çatı bahçeleri konusunda iddialı… Hatta estetik açıdan en güzel çatı bahçelerinin bu kentte olduğu söylenebilir. Ama Milano’dan örnek alabileceğim başka bir konu var: Bosco Verticale yani dikey orman. 5 sene önce açılan ve yükseklikleri 111 ve 76 metre olan iki kulede toplam 900 ağaç var. Buna ek olarak binada doksandan fazla türden 20 bin bitki dikili! Bu gibi binaların yapımına kolaylık sağlarsa belediye emlak sektörünü yeşil alan yaratma konusunda yanına alabilir. Elbette belediye ve devlet Kent Ormanı, Halk Park ve Millet Bahçeleri gibi mega projelere devam etmeli. Bununla beraber yukarıda saydığımız üç örneğin ortak bir noktası var: Belediye, yeşil alan yaratma yükünü ve sorumluluğunu kentlilerle paylaşıyor. Bu sayede arzuladığımız sonuca daha hızlı ulaşabiliriz. Ne dersiniz?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.