EYLUL2020 Günter Soydanbay
Biophilic (Yaşam-sever) Şehir
Biophilic (Yaşam-sever) Şehir Büyük orman yangının üzerinden tam bir sene geçti. Geçen sene, İzmir’in bağrında toplam 5.000 hektar -yani yaklaşık Karşıyaka ilçesi kadar bir yeşil alan orman kül olmuştu. Güzel bir Çin atasözü vardır: Bir ağaç dikmek için en iyi zaman 20 sene öncesiydi. İkinci en iyi zaman ise şimdi.” Tunç Soyer - kim bilir belki de bu sözden esinlenerek- Orman İzmir kampanyasını başlattı. Eylül 2019'dan bu yana tam 321.846 ağaç dikimi ve dağıtımı yapıldı. Sadece bir senede Kültürpark’taki ağaç sayısının neredeyse 25 katı ağaç dikilmiş. Neresinden bakarsak bakalım inanılmaz bir emek ve büyük bir başarı. İzmir’i ormanlarına yeniden kavuşturmak çok asil ve saygı duyulacak bir emel. Öte yandan yeşil alan, ormandan, kent ormanından hatta parktan çok daha öteye giden bir kavram. İzmir, biraz bulunduğu coğrafyadan, ama çokça da hatalı kentleşme yüzünden yeşil alana aç bir kent. “Kişi Başına Düşen Yeşil Alanı Arttırmak” başlıklı yazımızda bir ufuk gezisine çıkmıştık. Halk bahçelerinden yeşil çatılara, bir çok başarılı örneği incelemiştik. Bu ay ise daha önce bahsettiğimiz tüm noktaları birleştiren bir kentten bahsedeceğiz: Singapur. Güney Asya’da bir ada ülkesi olan Singapur yeşil açısından oldukça şanlı. Ne de olsa tropik iklimde yer alıyor. Öte yandan nüfus yoğunluğu İstanbul’un 3 misli olan bir kentten bahsediyoruz. İster istemez yaşam alanları, yeşil alanları parçalara bölmüş, birbirinden koparmış. Zaman içerisinde habitatlarını kaybeden kuşlar göç etmeye başlamışlar. Singapurlular, bu sorunu çözmek için Park Konektör Ağı’nı (PKA) oluşturmuşlar. Düzinelerce parkı birbirine bağlayan tam üç yüz kilometrelik bir ağ söz konusu. PKA pratik zekayla şehir planlamacılığını bir potada eritiyor. Projenin temel söylemi, eğer bir alanı erişilebilir kılarsanız insanlar onu kullanırlar. Bu yüzden Park Konektör Ağı sadece parkları birbirine bağlamakla kalmıyor. Aynı zamanda konut alanlarını parklara kavuşturuyor. Efor sarf etmeden yeşil alanlara erişebilen Singapurlular da medeniyetin göbeğinde doğa ile iç içe yaşayabilme lüksüne kavuşuyorlar. Bu yüzden Singapur’un lakabı Bahçe içinde şehir. İronik bir şekilde PKA’nın atar damarı ana caddeler. Singapurlular yolları sadece arabalar için değil, çok amaçlı planlıyorlar. Geniş caddelere iki taraflı ağaçlar dikiyorlar. Ancak burada da çok amaçlılık söz konusu. Farklı canlı türleri barınabilsin diye yolun üstünü örten ağaçları, orta büyüklükte ağaçlar ve çalılarla harmanlıyorlar. Bu sayede adayı boydan boya kat eden yollar bir doğal alana dönüşüyor. Singapur nasıl asfaltı doğal alana çevirdiyse, betonu da bir avantaja çevirmiş. Kentteki yüksek binaların nerdeyse tamamının çatısı yeşil. Burada yapılan şey bir kaç saksı çiçek koymak, çim veya ağaç dikmekle sınırlı değil. Çatılar, o coğrafyada yaşayan canlıların doğal habitatına uyacak şekilde yeşillendiriliyor. Daha sonra -mümkün olan yerlerde- binaların çatıları birbirleriyle birleştiriliyor. Böylece farklı yükseklikte yaşayan hayvanlar ve böcekler kendilerine yaşam alanı bulabiliyorlar. Son olarak Singapur yeşil bina denilen kavramın dünyada en yoğun kullanıldığı yerlerden. Çatılara ek olarak teraslar, hatta boş duvarlar değerlendiriliyor. Ülkemizde de görmeye başladığımız yaşayan duvarlar yapılıyor. Böylece normalde beton ve tuğlanın domine edeceği kent, tropik bir havaya bürünüyor. Singapur’un nüfusu 1986’dan 2007’ye yaklaşık %60 artmış. Ama aynı zaman diliminde adadaki yeşil alan oranı %36’dan %47’ye yükselmiş! Singapur’un doğayla iç içe yaşama vizyonunu başka kentler de benimsemiş. Şehir, 2013 yılından beri Biophilic Cities (Yaşam-sever kentler) ağının bir üyesi. Üyeler arasında Kosta Rika’dan Yeni Zelanda’ya, Amerika’dan İspanya’ya bir çok ülkeden sayısız şehir mevcut. Üye kentler en yaratıcı projelerini birbirleriyle paylaşıyorlar, ihtiyacı olan diğer şehirlere danışmanlık hizmeti sunuyorlar. Yaşam-sever Kentler Ağı’nda Türkiye’den hiçbir kent yok. Ne dersiniz, bu konuda da öncülük yapmak İzmir’e yakışmaz mı?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.