KASIM2020 Günter Soydanbay
15 dakikalık semtler
15 dakikalık semtler Uzmanlar Kanada’nın başkenti Ottawa’nın nüfusunun 25 yıl içinde üçe katlanacağını öngörüyorlar. O yüzden şehrin geleceğini şimdiden planlamaya başlamışlar. Hedefleri, Kuzey Amerika'nın en yaşanabilir orta ölçekli şehri olmak. Bu amaç doğrultusunda öne çıkardıkları stratejinin adı 15 dakikalık semtler. 15 dakikalık semt, evinizden 15 dakikalık bir yürüyüş mesafesi içinde günlük ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz bir mahalle anlamına geliyor. "Yoğunlaştırma" da denilen bu strateji sayesinde -pahalı altyapı yatırımlarına gerek olmadan- halkın gereksinimlerine daha kolay erişebileceği ön görülüyor. Önce, yoğunlaştırmanın çözmeye çalıştığı yayılma sorununu ele alalım. Standart bir Kuzey Amerika kentinde insanlar Çeşme Ilıca’daki gibi bahçeli müstakil evlerde yaşar. Her 3-4 blokta bir büyük anayollar vardır. Ve böyle kentlerde genelde bir milyon civarı insan yaşar. Kuzey Amerika’dan çıkıp tüm dünyayı saran bu yayılmacı şehircilik anlayışı kentleri -nüfus artış hızından bağımsız- adeta bir balon gibi şişirdi. Şehirler yayıldıkça dev yollar ve altyapı yatırımları gerekti. Her bir yatırım beraberinde yüklü bir bakım maliyeti getirdi. Sonuçta yayılmacı şehircilik yaklaşımı bazılarının iflas etmesine neden oldu. Yukarıda anlattığımız senaryo ilk bakışta İzmir’i tasvir etmiyor gibi gelebilir. Ama biraz daha dikkatli bakarsak hayatımızda yayılmacı şehir anlayışının yan etkilerini görebiliriz. Örneğin, alışveriş yapmak için arabaya atlayıp AVM’ye gitmek. Veya klasik müzik konseri dinlemek için Körfezin öbür yakasına geçmek. Ya da çocuklarını servisle kentin diğer ucundaki okula göndermek. Bunlar İzmir’de yaşadığımız ama bize mahsus olmayan sorunlar. Ancak farklı bir gelecek mümkün. Ottawalı planlamacılar kendilerine basit bir hedef koymuşlar: kent sakinleri, seyahatlerin yüzde 50'den fazlasını yürüyerek, bisikletle, toplu taşımayla veya araba paylaşımı yoluyla yapacaklar. İzmir için elimizde bilgi olmamakla beraber İETT verilerine göre, İstanbul’da gerçekleşen yolculukların yüzde 74’ü özel, yüzde 26’sı ise kamusal taşımacılık ile yapılmakta. İzmir’de de benzer bir tablo söz konusuysa daha kat edecek çok yolumuz var demektir. Peki, toplu ulaşımı yaygınlaştırmaktan öte, 15 dakikalık semtler yaratmak için neler yapabiliriz. Bu sorunun cevabı üç aşamalı. İlk olarak tek başına yoğunlaşma, 15 dakikalık semtler yaratmaya yetmiyor. Özellikle Ankara’da net görebileceğiniz bir şehircilik yaklaşımı var: Kullanım alanları farklı binaları birbirinden ayırıp yoğunluk yaratmak. Bir semtte ticari kümeler oluşuyor, diğerindeyse yüksek konutlar. Halk da araç kullanmadan birinden ötekine gidemiyor. 15 dakikalık bir semtin en temel özelliği evleri, işyerlerini ve kamusal alanları sorunsuz bir şekilde karıştırabilmesi. İzmir’in en popüler semti olan Alsancak’ın bu tanıma cuk oturması sizce bir tesadüf mü? İkinci kural erişilebilirlik. Semtinizde mağazalar, kafeler, parklar ve meydanlar olabilir. Ancak eğer yürüyerek bu mekanlara ulaşamıyorsanız o zaman ortada bir sorun var demektir. Ulaşılabilirliğin de ötesinde, yürüyüş rotasının rahat ve güvenli olması gerekir. Bunu sağlamanın en kolay yolu da Singapur yazımızda anlattığımız üzere sokakları ağaçlandırmak. Üçüncü aşama kamusal mekanlar yaratmak. Yabancılar buna üçüncü mekan diyorlar: ev ve iş dışında, yeni insanlarla tanışabileceğiniz, biraz zaman geçirebileceğiniz veya bir arkadaşınıza tesadüfen rastlayabileceğiniz bir yer üçüncü mekan. Örneğin, Türk şehircilik tarihinde kahvehaneler ve hamamlar buna çok güzel birer örnek. İzmir bu konuda Türkiye’nin yüz akı. Üçüncü mekan, kafe veya bar gibi özel bir işletme; Kordon gibi halka açık alan; veya Alsancak ya da Yalı gibi koca bir semt olabilir. Seneler önce yazdığımız üzere bir semtte 10 adet üçüncü mekan bulunması orayı eşsiz kılıyor. Pandemi kentlerin geleceğini değiştiriyor. Ve bu değişimin 15 dakikalık semtler şeklinde hayat geçeceği öngörülüyor. İzmir olarak ülkeye örnek olmaya devam edebiliriz.