NISAN2021 Günter Soydanbay
İzmir için sürdürülebilir turizm
Bir süre önce İzmir Vakfı, İzmir Turizm Tanıtım Stratejisi ve Eylem Planı adı altında önümüzdeki beş senenin yol haritasını yayınladı. Amaç, “İzmir’deki tüm kurumların turizm ve tanıtım politikalarını ortaklaştırmayı ve İzmir’in değerlerini sürdürülebilir turizme kazandırmayı hedeflemek.” Benzer bir gayeyi, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en son stratejik planında da görüyoruz: “Oluşturulan stratejinin ana hedeflerinden biri olan sürdürülebilir turizm politikaların geliştirilmek.” Peki, ama nedir sürdürülebilir turizm ve İzmirimiz’e katkısı neler olabilir? Daha önce de tartıştığımız üzere, turizme bacasız sanayi denir. Geniş kitlelerin seyahat etmesine odaklanan mevcut turizm iş modeli tam 70 yaşında. Bu sistem dünya genelinde büyük istihdam yarattı. Ancak bu kazanç karşılıksız değildi: Sektör büyüdükçe sosyo-kültürel yan etkiler ve özellikle de çevreye verilen zarar katlanarak arttı. İşin özü şu: her seyahat gezegende olumsuz bir iz bırakıyor. Buna doğal alanları gezme amacıyla yapılan eko turizm de dahil. Bu yüzden sürdürülebilir turizm, turistin yaptığı tahribatı en aza indirip, seyahat edebilmeyi ebedi kılmaya çalışır. Mesela bir tatil köyü konuklarına, yerli yabancı, mevsimlik ya da değil, her türlü lezzeti sunmak ister. Oysa sürdürülebilir turizmin amacı misafire lezzetleri, zarar vermeden tattırmaktır. Dolayısıyla, turistik bir işletme, konuklarına yerel olarak yetiştirilen mevsimlik yiyecekleri sunarak hem yerel çiftçileri desteklemiş hem de onları yerel ekosistemin ihtiyaç duyduğu yerli bitki ve yiyecekleri yetiştirmeye teşvik etmiş olur. Turizm ulaşımdan tarıma, enerjiden perakendeye uzanan dev bir yapboz. İşte sürdürülebilir turizm, turistin kapıdan çıkmasından, evine geri dönmesine kadar geçen süreçte attığı her adımı tahribatı en aza indirecek şekilde planlamaya verilen isim. İzmir olarak sürdürülebilir turizmi pek çok şekilde teşvik edebiliriz. Örneğin, sadece güzel plajlarımızı tanıtmak yerine, her plaja çevre koruma, sosyal refah, kadın hakları, hayvan hakları gibi kriterlere göre etik puan verilebiliriz. Benzer çalışmaları turistik semtler özelinde de yapılabiliriz. Odaklanabileceğimiz bir başka konu, İzmir’e ulaşım. Uçmak, en çok kirlilik yaratan seyahat şekli. Havayolları, küresel karbondioksit emisyonlarının %2,5’inden sorumlu. Öte yandan bu alanda atılabilecek adımlar var. Örneğin, direk uçuş kötünün en iyisi; aktarma ise en kötüsü. Bu bağlamda İzmir’e direk uçuş sayısını artırmak bir yöntem. Ama daha iyi bir yöntem, İzmir’e gelen misafirleri küçük gruplar halinde road trip yapmaya teşvik etmek. Bunu için İzmir Kalkınma Ajansı’nın önderliğinde Green Motion gibi çevreci bir araba kiralama şirketi bile kurulabilir. Elbette İzmir’e deniz yoluyla ulaşmayı artırmanın yolları da aranabilir. Kitle turizmine karşı meydan okunabilecek bir başka alan ise lüks kavramı. Antalya’da büyük bahçeli, golf sahalı tatil köyleri bol. Çünkü kitle turizmi bunu gerektiriyor. Oysa aşırı lüks otellere İzmir’de ihtiyaç yok. Örneğin, her gün temiz havlu veya poşete sarılı, tek kullanımlık duş jeli ve şampuanı vermek çevre açısından tam bir kabus. Bizim ihtiyacımız olan kavram eko-otel. Eğer tüm İzmirli paydaşlar bunu bir etik değer olarak -gider kısma olarak değil- benimserse çok farklı yerlere geliriz. Eko-oteller güneş paneli tedarik etmekten yerel ve organik ürünler sunmaya, lokal insan istihdam etmekten geri dönüşüme önderlik etmeye kadar yepyeni bir iş modeli olabilir. Hatta çevre dostu politikalar geliştirebilir, yeşil destinasyon kuruluşlarına üye olabilir, tanıtımımızda bunları gururla sergileyebiliriz. Nasıl Universiad ve Cittaslow ile Anadolu’ya örnek olduysak, bu konuda da ülkenin öncüsü olabiliriz. İzmir’in gelecek 10 yılını planlamak isimli yazımı da demiştik ki: “Yeşil destinasyon olmak bir niş strateji gibi görünebilir. Ama gelişmeler gösteriyor ki yeşil destinasyon olmak beklendiğinden de hızlı bir şekilde ana akım haline dönüşüyor.” Bu akımın öncüsü olmak da İzmir’e yakışır.