TEMMUZ2022 Günter Soydanbay
Kemeraltı’nın sembolik hamlesi
Kemeraltı’nın sembolik hamlesi Bildiğiniz üzere bir süre önce Tarihi Liman Kenti UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girdi. Amaç kalıcı adaylık. Bunu başarabilmek için İzmir Valiliği’nden İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden, Konak Belediyesi’ne ve İZKA’dan TARKEM’e kentin tüm aktörleri hep beraber çalışıyorlar. Amacımıza ulaşabilirsek, kentimizin dünya çapında bilinirliğini ve tanınırlığını yaygınlaştırmak için çok önemli bir hamle yapmış olacağız. Tarihi Liman Kenti, Kadifekale’den Agora’ya, Antik Tiyatro’dan Antik Stadyum’a çok katmanlı bir açık hava müzesi gibi. Ancak buranın amiral gemisi elbette farklı kültürlere ait dini, kamusal ve sivil mimari örnekleri barındıran Kemeraltı. UNESCO başvurusu kapsamında Kemeraltı, altyapıdan aydınlatmaya bir çok açıdan ele alınıyor. Üzerinde çalışılan konulardan biri de Kemeraltı’nın markalaştırılması. Daha önce de bir çok kez tartıştığımız üzere, bir mekanı markalaştırmak, ona bir logo tasarlamaktan çok daha kapsamlı bir iştir. Asıl yapılmak istenen -aynı bir ticari üründe olduğu gibi- mekan hakkındaki algıları yönetmektir. Bu sayede markalaşan mekan, hedef kitle tarafından daha çok tanınır ve daha çok sevilir. Peki bir mekan nasıl markalaştırılır? Mekan markalaşma projeleri kabaca üç aşamadan oluşur. Birinci aşama doğru stratejidir. Bu süreçte gerçekçi ve heveslendirici bir vizyon belirlenir, eksiklikler saptanır ve bir yol haritası belirlenir. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne başvurmak bu sürecin bir meyvesi. İkinci aşamada sağlam bir yasal altyapı hazırlanır. Eğer Kemeraltı’nın dünyanın dört köşesinden ziyaretçi çeken, 24 saat cıvıl cıvıl yaşayan bir yer olmasını istiyorsak, bir seri taktiksel adımlar atmalıyız. Örneğin, Atina’nın Plaka’sı gibi gece ziyaretçi çekmek istiyorsak, meyhaneler bölgesi yaratmak yetmez; önce Kemeraltı’nı ışıklandırmamız gerekir. Veya Kemeraltı’na gençleri çekmek istiyorsak tarihi mekanda içinde yaratıcı firmaların ve bir ticari kuluçka merkezinin bulunduğu bir han yaratmamız gerekir. Bu örnekler, mekanın stratejisine göre çoğaltılabilir. Doğru strateji belirledikten ve sağlam yasal altyapı oluşturduktan sonra sembolik hamle dediğimiz, haber değeri yüksek fikirler gelir. Burada amaç tüm şimşekleri üzerine çekecek bir yaratıcı fikir bulmaktır. İlk iki adımı atar ama sembolik hamlenizi yapmazsanız, dikkat çekemezsiniz; gizli kalmış cevher sendromu yaşarsınız. İşte stratejisini tamamlayan, aydınlatma projesini ve alan yönetim planlarını hazırlayan Kemeraltı, artık sembolik hamle yapma noktasında. Acaba bu ne olabilir? Yukarıda bahsettiğimiz sağlam yasal altyapı kapsamında ele alınan mekanlardan biri de Piyaleoğlu Hanı. 19. yüzyılın sonlarına kadar handa özellikle taşradan mal getiren köylüler konaklarmış. Zamanla civar köy ve ilçelere giden otobüs ve otomobillerin garajı haline gelmiş Piyaleoğlu Hanı. 1970’lere gelindiğindeyse han, büyük oranda derici, ayakkabıcı ve camcı esnafa ev sahipliği yapmış. Oysa Türkiye’nin yoğun gündeminde gözden kaçan çok güzel bir gelişme var: Eski görkemli günlerinden uzaklaşan Piyaleoğlu Hanı’na kadın eli değmiş ve tarihi mekan sanatsal çalışmalar sayesinde yeniden canlanmış! Son beş seneden beri bir çok geleneksel sanatlara gönül veren kadın sanatçı atölyesini Piyaleoğlu Hanı’na taşınmış. Handaki yirmi üç dükkanın çoğunu artık kadınlar işletiyor, çalışmalarını burada yürütüyorlarmış. Kadın sanatçılar burada çini motifleri işliyorlar, minyatürlerle süsleme yapıyorlarmış. Tarihi hanın, kadın eli değdikten sonra çehresi, havası değişmiş. Kemeraltı'nın kalabalığından kaçmak isteyenler için bir vaha haline gelmiş. Piyaleoğlu Hanı’nın yaşadığı bu dönüşüm, sanat çevresinin ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışan profesyonellerin ilgisini çekiyor. Ancak halkın çoğunluğu henüz bundan haberdar değil. Bu güzel hikayeyi sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da ses getirecek şekilde anlatmalıyız. Ne derseniz, sizce Piyaleoğlu Hanı’nın ismini Piyalekızı Hanı diye değiştirsek sembolik bir hamle yapmış olur muyuz?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.