SUBAT2020 Pınar Tekeş
Sevgililer Gününde Sevgiye Bakış
Sevgililer Gününde Sevgiye Bakış Havada aşk kokusu olduğuna dair sloganlar, görseller, filmler, şarkıların her yerde dolaştığı Şubat ayına girdik. Bazen bunun ticari bir pazarlama şöleni değil de, hava çok soğuk olduğu için gündem değiştirip sıcak hissetmeye dair bir plan olduğu hissi uyanır bende. Hadi biz her zamanki gibi ezber bozup bambaşka bir açıdan bakalım 14 Şubat Sevgililer Günü ve aşk meşk olaylarına. Bir göz atalım, neresindeyiz ilişkiler meselelerinin. İlk olarak papatya fallarıyla başlar sevgiyi anlamlandırmaya çalışma çabamız. Birinin bizi sevip sevmediğini tespit etmek için medet umarız çiçeklerden. Yeri gelir onlarca papatyanın yapraklarını telef ederiz olmayanı oldurtma çabamızla. Biraz daha büyüyünce iskambil desteleri yardımımıza koşar. Defalarca açar sorular sorarız. Zaman geçtikçe yeni yöntemler çıkar önümüze. Sorulara cevaplar kitapları, kart kutuları. Hatta teknolojinin her alanda kullanımına şahane bir örnek olan elektronik soru cevaplama siteleriyle tavan yapar merakımız. Aslında kendi fark edemediğimiz gerçekliğimizin bize fark ettirilmesini sağlayabilmek için yaptığımız tüm bu çabalar, irade teslimidir bir yerde. Aynı fal baktırmak gibi. Hayatın seçimlerimizle şekillendiğini unuturuz. Seçimlerimizin sorumluluğunu almak yerine bir başka güce teslim etmek isteriz. Bir başkasının bize duymayı istediğimiz şeyi söylemesine en çok sevgi, aşk konularında ihtiyaç duyarız. Koşulsuzca sevildiğimizin onaylanmasını isteriz. Önemsendiğimizi görebilmek için kanıt isteriz. Kendi değerimizi bir başkası tarafından sevildiğimizi gördüğümüzde anlıyorsak sınavımız işte tam da o noktada başlar. Hayat bize kendimiz olduğumuzu için değerli olduğumuzu fark ettirene kadar, hep kendimizi değersiz hissettirecek aşklar, sevgiler, ilişkiler yaşarız. Tüm bunlarda yaşadığımız duygular bizi öylesine yerden yere vurur ki nefes alacak takatimizin bile olmadığını hissederiz. Ta ki bir yenisi kapımızı çalıncaya kadar… Bir gayretle ayağa kalkıp yeniden bir şans veririz sevgiye. Aynı döngüyü sonsuza kadar yaşarız fark edene dek. Kendi değerimizi bir başkasının eline vermemizin anlamsızlığını fark ettiğimizde hayatımızda belki de ilk kez kendimizi fark etmiş oluruz. Ve sonrası zaten çorap söküğü gibi gelir. Eğitimlerimde, sosyal medya paylaşımlarımda hep bahsettiğim gibi, ancak sen kendi değerine sahip çıkarsan etrafındaki kişi ve olaylar sana değerli olduğunu hissettirecek şekilde gelişir. Bir elmanın iki yarısı mirasıyla büyütüldüysek, hayatımız boyunca hep eksik kalırız. O zaman da hayatımıza girecek insanlar hep bizi tamamlamak üzere geleceklerdir. Ya da tam tersi hayatımıza hep tamamlanmaya muhtaç olan kişileri çekeceğiz anlamına gelebilir. Her ikisi de ilişkiyi olması gereken dengeden çok uzak bir noktaya taşıyacaktır. Hâlbuki biz tam ve bütün olduğumuzu hatırladığımızda, ilişkilerimizde taraflar, sadece tamamlama görevi üstlenmeyecektir. Tamamlamaya çalışmak çok büyük bir yük getirir. Bu yükün taşınamaz hale gelmesi de ilişkileri yukarıda bahsettiğim döngünün yaratılma sürecine yöneltir. O zaman bu Sevgililer Gününde bir farklılık yapalım. Kendimize bir farkındalık hediyesi verelim. Kendimizi, ilişkilerimizi, sevgi ve aşka yüklediğimiz anlamları fark edelim. Bizi nelerin memnun etmediğini bulup kendimizde neleri değiştirirsek bizi mutlu edeceğini listeleyelim. Sevgililer Gününü kendimizi sevebilmek için milat ilan edelim. Haydi; kalem, kâğıtlar hazır mı? Başlayalım mı?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.