MART2020 Pınar Tekeş
Hayat Amacım Ne?
Hayat amacımı bulmak istiyorum. Son dönemde en çok duyduğum cümlelerden biri bu. Boşlukta hissettiğimiz pek çok anda hayata neden geldiğimizi sorgular buluruz kendimizi. Ruhun deneyimini merkeze alan tüm çalışmaların bizi götürdüğünü vaadettiği yer, Hayat Amacı’dır. Bu da bizlere, bu amacın tek bir kelimeyle açıklanacak veya ağzımızdan çıkan tek bir cümleyle ulaşılabileceği yanılgısını getirmiştir. Peki ama nasıl bulacağız bu hayata neden geldiğimizi? Bunu anlattığını varsaydığımız bir dolu kitap ve teknik çıkacaktır karşımıza. Bazıları Kuantum ile alakalı, bazıları başka bilimlerin uzantıları olan. Ben mucizelere inanırım. Ve onların anda gerçekleştiğini, ancak biz izin verirsek bir parçamız haline gelebileceklerini bilirim. Bir çare arar gibi, biri bize bir şey söylesin ve hayatımız o anda aydınlansın isteriz. Hani bir dilek tutup gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini anlamak için elimizdeki kitabın bir sayfasını açıp orada yazan ilk cümleyi yorumladığımız gençlik yıllarımız var ya... Hani yazanı beğenmediğimiz zaman, yok bu değil başka bir şey olmalı deyip de yeni sayfa açtığımız... Hayat amacımız da aynı böyle düşüversin önümüze isteriz. Düşüversin ki beğenmediğimizde, ya da işimize gelmediğinde yeni bir sayfa açabilelim. Bazen rüyalarımıza anlam yükleriz, bazen yaşadığımız bir olay bir özlemimizi tetikler. Ya da bir küçük hap şeklinde beliriversin, yuttuğumuzda her şey önümüze serilsin. Oysa ki hayat böyle işlemez. Dinamikler bambaşka gerçeklikler içerir. Bizim mikroda göremediğimiz, en dibe battığımızı düşündüğümüz zamanlarda bile aslında farkettirmeden bizi yolumuza geri döndüren dokunuşlar vardır. Bize bazı dönüm noktaları sunar. Dünyanın başımıza yıkıldığını hissettiğimiz zamanlar, bizim için olumsuz gibi gözükse de aslında uzaklaştığımız kendimize yakınlaştırır. Zihnimizin sesini susturup kalbimizin sesini dinlemeye başladığımızda daha bir yaklaştığımızı hissederiz. Çünkü aslında ruhumuz bizim bu dünyaya ne için geldiğimizi biliyordur. Kabul etsek de etmesek de bize bazen rüya, bazen sezgi, bazen de özlemlerimiz yoluyla ulaşmaya çalışır. En genel anlamda hepimizin amacı, saf kaynaktan gelen erdemlere sahip olan bir insan olabilmemizdir. Küçükken en çok neyi yapmaktan hoşlandığınızı, ne olmak, ne yapmak istediğinizi hatırlayın. Bu sizi hayat amacına en çok yaklaştıracak olan ipucudur aslında. Şu anda yaptıklarınız sizi mutlu ediyor mu? Sadece zaman mı öldürüyorsunuz? İş ve kariyer arasındaki farkı hatırlayalım önce. İş para kazanmak için yaptığımız görevken, kariyer yaparken mutlu olduğumuz ve karşılığında da para kazandığımız iştir. Aile dinamiklerinize bir göz atın. Ailenizle birlikte ilerleyebiliyor musunuz? Kendinizle ilgili değer duygunuz ne? Kendi değerinizi farketmek yerine onun size karşı taraftan verilmesini mi bekliyorsunuz? Siz tam da şu anda hangi gerçekliği yaşıyorsunuz? Kendimizi gerçekleştirebilmemiz için önce kendimizle temas edebileceğimizi hatırlamamız gerekir. Kendimize ulaşmak ruhsal gelişimimizin son noktası değil tam tersine başlangıç çizgisidir.Ruhumuzun bilgeliği yolculuğumuzda bize rehberlik eder. Hepimiz yaşamak üzere doğdumuza göre, bu yaşamı en sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde sürdürmek aslında bir amaç değildir. Tüm bunlar yolculuktaki araçlardır. Kendimize tekrar bir göz atalım. Amaca ulaşırken kullandığımız araçlar, bizi yolcukta mutsuzluk, sağlıksızlık ve huzursuzlukla doluysa aslında kalbimiz değil zihnimiz başrolde olmak istiyor demektir. Farketmemiz gereken amacımızın bir kez herhangi bir zaman ulaşılabilecek bir gerçeklik değil, hayatımızın tümü boyunca gerçekleştireceğimiz bir yolculuk olduğudur. Haydi o zaman yola çıktığımızı farketme zamanı! Yolculuğunuz keyifli olsun...
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.