MAYIS2020 Pınar Tekeş
Daha iyi bir ben için...
Kendimizi ertelemenin ilk kez bu kadar zor olduğu günler deneyimliyoruz. Hep sonraya bıraktığımız içsel temasımız şu sıralar artık biz istesek de istemesek de kapıya dayanmış durumda. Kendimizi yemek yaparak, yiyerek,kesintisiz film seyrederek, temizliğin dibine vurarak, işlerimize hiç olmadığımız kadar yoğunlaşarak veya aslında zihinde kalıp meditasyonlar yaparak oyalamaya çalıştığımız bir dönemdeyiz. Biz ne kadar ertelemeye çalışsak da her bir köşeden beliriveren sembolizm onu fark etmemiz için her şeyi seferber ediyor. Az önce konuştuğum bir öğrencim ben 7-8 yıldır bir şeyleri değiştirmem gerektiğini fark ediyordum ama nereden başlayacağımı bilememiştim dedi.Aslında ilk tökezlediğimiz yer burası. Nereden başlamalı? Her zaman, her türlü girişim için engel olabilecek en kritik soru! Bütün öğretilerde yeni şeyleri hayatımıza almak için mutlaka bir şeyleri serbest bırakmak gerekir. Hani Feng Shui de hep verilen örnek vardır ya, 1 yıldır hiç kullanmadığınız eşyalarınızı verin, yeni enerjiye yer açılsın diye. İşte hayatı da böyle düşünmek gerekir. Artık size hizmet etmeyen inançları, düşünce modellerini hayatınızdan çıkardığınızda yepyeni enerjilere, fikirlere yer açmış oluyorsunuz. Yeniye yer açmadığınız her şey zihinde kalacaktır. Ve aslında yapacaklarınız zihindekilerin gerisinde kaldığında da kendimizi depresif hissetmemiz sonucunu doğuracaktır. Tekrar hatırlayalım; en azından benim bildiğim tüm öğretilerde bir şeyi almak için affetmek ve vermek gerekir. Neyi veya kimi affedeceğiz? Önce kendimizi! Başlayamadıklarımız, vazgeçtiklerimiz, başlayıp yarım bıraktıklarımız için kendimize olan kızgınlığımızı affedeceğiz. Ve böylece sıra diğerlerine gelecek. Onların bizi etkilemelerine neden izin verdiğimizi hatırlayıp sonra da onları alanımızdan uzaklaştıracağız. Affetmek, bize yapılanı onaylamak değil. Affetmek o negatif enerji bağını her gün hatırlayıp her gün aynı sıkıntıyı yaşamaktan özgürleşmek demek. Enerji alanımızda bizi sıkıştıran ne varsa onlardan özgürleştiğimizde, ilk adımı atmış oluruz. Peki ikinci adım? Başkalarıyla onları bağışlamak zorunda kalacağımız deneyimler yaşamayı hayatımıza çekmek. Çünkü bunları yaşamayı seçtiğimizde sadece kendi acımızı oluşturma pratiği yapmış oluruz. Halbuki kendimizi şifalandırmayı seçtiğimizde önümüzde olduğunu bile fark etmediğimiz pek çok kapı kendiliğinden açılacaktır. Nedenleri değiştirdiğimizde sıra deneyimi değiştirmeye gelir. Bu da ezberlerdiğimiz davranış modellerinden uzaklaşarak olacaktır. Hayatımızı zavallı ben kimliğinden sıyrılarak yaşamaya başladığımızda, kurban rolleri tamamen kapsama alanı dışında kalacaktır. O enerjideki duygusal yaralanma ve acılar, bunlarla ilgili bizdeki genetik kayıtlar ve DNA’mızın bildiği aşina modelleri kopyalamaktan tamamen vazgeçtiğimizde kendini tekrar etmeyecektir. Haydi o zaman kalbimizle aramıza sanal bir duvar örmek yerine duygularımızla temasa geçelim. Duygular üzerinde çalışmazsak onlar bizim üzerimizde çalışır. Düşünce ve enerji zihinden etkilenir. Yöne ihtiyacı vardır. Yönlendirmezsek o zekayı devreye sokup başlatma enerjisine geçme mümkün olamaz. O zaman önce duygularımızla bağ kurmaya niyet edelim. Yapacaklarımızı, kendimize soracaklarımızı bir gözden geçirmeye ne dersiniz: - Kendime kızgınlıklarım neler? Kendimi neler için affetmeliyim? - Başkalarını neler için affetmeliyim? - Başka neler beni acıya sürüklüyor? - Duygularımı fark edebiliyor muyum? - Tüm bunlardan özgürleştim mi? - Tüm bu acı kalıplarını tekrar eden döngülerle yaşama enerjime son verdim mi? - Başka neleri değiştirmem gerekiyor? - Ben hayatımda ne istiyorum? - Bunların gerçekleşmesi için başka nelerin hayatıma gelmesine izin vermeliyim? - İzin vermemdeki engellerim neler? - Onları aşmayı kabul ediyor muyum? - Davranışlarımla da tüm bu süreci destekliyor muyum? Haydi şimdi başlamaya ne dersiniz? Tam da zamanı...