AGUSTOS2020
Pınar Tekeş
Nasıl mutlu oluruz?
Time’ın bu yaz yayınladığı ekinde yer alan bir araştırmaya göre; mutluluğun %50'si genetik, %40'ı davranışsal ve %10'u çevresel faktörlere bağlı olarak değişiyor. Peki, bizim toplumumuz bu durumu nasıl etkiliyor? Bizde kötü gün dostu diye bir kavram var. Nesillerdir bize DNA'larımızdan geçen kurban ve kurtarıcı olma kayıtlarımızın uzantısı olarak hayata transfer olmuş halini yaşıyoruz. Gelenek olarak bir arada olduğumuz zamanlar daha çok acıları paylaşmaya eğilimliyiz. Bilinçaltı kayıtlarımız atalarımızın erdemlerini taşımanın bizim için en doğrusu olduğunu fısıldadığı için ona kulak veriyoruz. Kaç yakınınıza şimdiye kadar “Sosyal medyadan takip ediyorum seni. İyi olduğunu gördüğüm için aramıyorum” dediniz?
Toplumsal hafıza kayıtları mutsuzluk üzerine birikmeye başladığında, deneyimlerimiz bunu destekleyen olaylarla doluyor. Hatırlayalım! Dışta olan her şey içteki hayat planına yansıması. Biz bilinçaltının kayıtlarının gündelik döngülerimizdeki sonuçlarını yaşıyoruz.
Zaman zaman yaşadığımız huzursuzlukların hayatımızın tümünü etkilemesine izin vermeden yaşamak mutluluğun sürekli olmasını sağlıyor. İnsan, hayatı fiziksel olarak bedenlenip ruhsal olarak da tüm duyguları hissederek deneyimleyen bir varlık. Bu dünyayı karşıtlıklarla algılayabildiğimize göre olumsuz hislerle baş edebilme kapasitemiz mutluluğa yer açma esnekliğimiz arttıkça çoğalacaktır. Haydi gene içsel bir soru cevap yapıp mini yolculukla kendimize ulaşalım.
•Mutluluğa hakkınız olmadığını mı düşünüyorsunuz?
•Bu düşünce size mi ait, atalarınızdan birine mi?
•Çok mutlu olsanız en kötü ne olur?
•Bu nasıl değişir? •Değişirse ne olur?
•Mutlu olmak için nelerin değişmesi gerekir?
•Bunu engelleyen ne var?
•Bu engelleri nasıl kaldırabilirsiniz?
Dünyada toplumun mutluluğunu nasıl arttırabiliriz diye düşünen yönetimler bile olduğunu biliyor muydunuz? Theta Healing Eğitmenlik modüllerimden birini almak için Dubai’deyken salonda ziyaretimize Birleşik Arap Emirlikleri Mutluluk Bakanı gelmişti. Böyle bir bakanlık olmasına hepimiz çok şaşırmış ve sevinmiştik. Gözlemlediğim kadarıyla da halk son derece mutlu ve iyi şartlarda yaşıyordu. Epeydir oralara gitmedim. Ama yaşayan arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarıyla durum hala aynı. Ama Time’daki araştırma ne demiş? Sadece %10 u çevresel faktörlere bağlı. Bu durumda mutsuzluğumuz için annemizi, çocuğumuzu, eşimizi, patronumuzu, parayı, işi, ülkeyi suçladığımızda aslında sadece kendi içimize dönmeyi erteliyor oluyoruz.
Mutluluk bir amaç değildir. Histir, olma halidir. Amaç haline geldiğinde hep bizim dışımızdaki koşullara bağlı olup özgür irademizle kendi gücümüzü başkasına teslim etme durumuna geçmiş oluruz. Yemek yediğimizde, eşimiz, çocuğumuz, işimiz, paramız olduğunda kendimizi mutlu hissediyorsak hayat bize mutlu olmayı öğretebilmek için onların yokluğuyla sınayacak deneyimleri karşımıza çıkaracaktır. Biz mutlu olalım; mutluyken saydıklarımızla beraber olmanın tadını çıkaralım. Kendimizi fark edip kendimize emek verdiğimizde, kendi değerimizi fark edip hayata karıştırdığımızda yayacağımız enerji dalga dalga çevremize de yayılacaktır. Bu yüzden kendimizi mutlu hissettiğimizde mıknatıs gibi mutluluğumuzu artıracak olayları hayatımıza çekeriz. Bulaşıcı olması da bu yüzdendir. Nasıl olacak?
• Akışa karşı koymak yerine onunla akabilelim
• Hayatımızın amacını hatırlayalım. Bu konuyla ilgili eski yazılarıma göz atmak işe yarayabilir.
• Hayattaki hedeflerle hedefe ulaşacak araçların arasındaki farkı öğrenelim.
• Kendimizi negatifte yakaladığımızda hemen iptal iptal iptal diyelim. Yani sağ beyinden sol beyine geçip o negatif durumun sürmesini engelleyelim.
• Bilinçaltı çalışmaları ile genetiğimizden, kendi geçmişimizden ve kolektiften gelen travmaları iyileştirelim.
• Bizi biz yapan değerlerimizin farkına varalım, erdemlerimizi geliştirelim.
• Sızlandıklarımız kötüleşir, şükrettiklerimiz bollaşır. Yakın çevremizin mutlu mu sürekli sızlanan insanlarla mı dolu olduğunu saptayıp bu durumun sonuçlarını analiz edelim. Neye odaklanırsak onu çoğaltırız. Olumlu ilişkilere odaklanalım.
• Mutluluk hormonunu salgılatmak için gülümseyelim, bol kahkaha atalım.
• Zihin, beden, ruh üçgeninin dengede olmasına özen gösterelim. Fiziksel bedenimizin sorumluluğunun da bizde olduğunu hatırlayalım. Uyku, beslenme, egzersiz, meditasyon uyumuna dikkat edelim.
• Mutlu olduğumuz işi yapalım.
• Sosyal bir varlık olduğumuzu hatırlayıp nitelikli ve bizi besleyen konuşmalar yapabileceğimiz, neşeli ilişkilere hayatımızda yer açalım.
• Affetmek en büyük korumadır. Geçmişe takılı kalmadan ilerlemeyi seçelim.
• Yüklerden özgürleşip sadeleşelim.
• Sorumluluk sınırılarımızı bilelim.
• Gelişim kitapları okuyarak sadece pansuman yapacağımızı ama asıl iyileşmenin tüm bunları hayata geçirmeye başladığımızda gerçekleşeceğini bilelim.
O zaman ne bekliyoruz? “Mutlu bir ben”i yaşamanın hakkınız olduğunu hatırlamak ister misiniz?