KASIM2020 Pınar Tekeş
Sen ve Dünya
Sen ve Dünya Bizler küçüklüğümüzden beri hep dünyayı nasıl iyileştirebileceğimizi anlatan belgeseller ve hikayeler dinledik. "Sen ve Dünya", benim en son eğitmenliğini aldığım "Theta Healing" eğitimlerinden birinin adı. Ezber bozan bu eğitim ise Dünya ile beraber çalışmak ve dünyadan şifa alabilmek üzerine tasarlanmış. Tekniğin kurucusu Vianna Stibal’ın bize anlattıkları aslında ruhumuzun bilip bizim yeryüzü deneyiminde unuttuklarımızı hatırlamızı sağladı. Adını onu öngören kişiden alan Schumann dalgaları denilen bir rezonans var. Schumann titreşimi de denilen bu rezonans aslında dünyanın etrafında hareket etmekte olan elektromanyetik dalgalardır. Dünyanın negatif yükü ve atmosferin pozitif yükü doğal bir elektrik yükü yaratmak için biraraya gelirler. Dünyanın etrafındaki frekansı yarattıkları için yaşam için çok önemlidir. Bu dalgalar dünyayı adeta akord eder. Astronotlar uzaya ilk gittiklerinde hastalandıkları saptanmış. Farkedilmiş ki bunun nedeni Schumann dalgalarının yokluğu. Bundan dolayı uzayda rahatlıkla seyahat edebilmeleri için uzay gemilerine Schumann dalga simülatörü eklenmiş. Pandemi sürecinde evin içinde çok uzun kaldığımızda bu dalgaların doğal ritmine yani iç dış uyumumuza kendimizi kapatmış olduk. Sadece bu değil, stres, kaygı, gelecek endişesi gibi pek çok olumsuz bileşen; ruh, beden ve zihin üçgenindeki dengeyi bozdu. Sadece kendi kaygılarımızı değil, kolektif bilinçten çektiğimiz korkuları da bize aitmiş gibi sahiplendiğimizde bizi sarmalayan negatif alan da kendini büyüttü. Küçüklüğümüzde filmlerde bile görünce ne saçma dediğimiz sahnelerin, duygu durumlarının ortasında bulduk kendimizi. Bizim için olumsuz olduğunu düşündüğümüz bir haber aldığımızda belli duygulardan geçeriz. Ve aynı duygu grupları birbirleriyle eşleştiği için yoğun, istenmedik negatif duygularla çevrelenmiş buluruz kendimizi. Bu nedenle yazın herkes kendini dışarı atmaya ve dengeye gelmeye çalıştı. Bilinçaltımızın aslında o kaybettiği için yas tuttuğu doğal ritimle kavuşmak isteğini gidermek için. Doğada olduğumuzda nabız sakinler, beden doğal ritmine döner. Bitkin ve uykusuz hissetme halimiz azalır. Vücut sakinleştiği için bağışıklık sistemi dinlenir ve bizi korumaya hazır hale gelir. Biz ağacın, rüzgarın, denizin sesini duymayı hatırladığımızda şifalanma başlar. Suyun melodisi, rüzgarın şarkısı aslında hep duymayı hatırladığımızda oradadır. Yalın ayakla toprağı hissetmek, bir ağacı kucaklamanın gibi doğayla iletişimden gelen iyi duygular artık terapi yöntemi olarak da kabul ediliyor. Ekoterapi denen doğa terapisi; gerilim hissettiren rahatsızlıkları azaltıp duygusal dayanıklılık duygu durumlarının yükseltilmesinde iyileştirici güç olarak kulanılıyor. Doğanın iyileştirici etkisinden yararlanmak aslında çok da kolay. Haydi neler yapabileceğimizi hatırlayalım: • Evden çıkamadığımız günlerde kafamızı camdan çıkarıp gökyüzüne bakmak bile bu iyileşme sürecine nasıl da kolay ulaşabileceğimizin bir kanıtı. • Balkonumuza ektiğimiz bir çiçek bile toprakla temasımızı sağlayabilir. • İmkanımız varsa günde 30 dakika bile yeşilliklerde veya bir deniz kenarında yürümek • Farklı sporları da açık havada yapmak • Doğada meditasyon yapmak • Oturup doğayı seyretmek... Bulunduğumuz yere ve yaşam akışımıza göre bunları çeşitlendirmek elimizde. Sizler de doğanın sizi şifalandırmasına izin vermeyi hatırlamak ister misiniz?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.