Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Burcu Atatür
İzlenimler
Tam güne isyan edesiniz tutmuşken; ufacık yaşındayken annesinin, babası tarafından öldürüldüğüne şahit olan biriyle karşılaşırsınız; hayatın tüm acıları o gün, o anda ruhunu dağlamış olan biriyle. Acıyı duymak başka, görmek başkadır. Yaşamak ise tanımsız. Payına düşen çileyi kendince çekmeye çalışır herkes. Düşene bir tekme vuran da içimizdedir, açken tek lokmasını paylaşan da. Sürü sepet akrabalarınız olur da biri bile el uzatmaz hani, biricik dostunuz ise ne olursa olsun elinizi bırakmaz; işte o kadar zalim, o kadar merhametlidir hayat. Şaşırır kalırsınız. Ne zaman ağlamak isteseniz, kendinizinkine sıra gelmez, tüm acılar için ağlarsınız. Hep beraber gülebildiğimiz bir yıl olsa, el ele tutuşunca kalkabildiğimiz bir yıl. Vurmak da sevmek de aynı eldeyse eğer, tercihimizin insanlığımıza yakışmasını dilerim.. Şu hayatın gerçek yüzünü tüm çıplaklığıyla görebileceğiniz meslek sayısı azdır. Kişisel dramınızın çekim alanından kurtulmak ve kendinize acımayı ivedilikle bırakmak zorunda kalırsınız. Mesela doktorluk öyledir, sosyal hizmet uzmanlığı, avukatlık, gazetecilik, öğretmenlik, askerlik, polislik, psikologluk öyledir. Çünkü insana maruz kalırsınız ve sonsuz çeşitlilikteki hikâyelerine. Çok şey duyarsınız; aklın almayacağı şeyler, yüreğe sığmayacak şeyler, insanlığınızdan utanacağınız, çaresizliğinize kahredeceğiniz, her türlü halinize nasıl şükredeceğinizi bilemediğiniz şeyler. Dışarıda çok zor ve çok acımasız bir hayat var. Dışındaysanız, çok ama çok şanslısınız! Dönüp de geçmişe bakmak, boş bir vaktin ve kendinle sohbetin marifeti. Hâlbuki gelecek hayali de kurabilirsin ama zihin kurgudan çok tarihle ilgileniyor demek ki. Ne zaman yalnız ve boş kalsa gözler geriyi izlemeye başlıyor: Ne yaptım, neden yaptım ve hatta daha kötüsü; ne yapmadım, neden yapamadım... An'ı geçmişle doldurmak da 'anda kalmak' sayılır mı? Düşündüğün müddetçe zamanda savruluyorsun, anca düşünmemeyi becerirsen zamandan çıkıp akabiliyorsun. Zor zanaat. Çocukken hayal ettiği hayatı yaşayabilen kaç kişidir acaba? 'Ne umdum'la 'ne buldum' arası bir yerlerdeyiz. Açık söyleyeyim, her yaşadığıma 'iyi ki de yaşamışım' dediğim bir olgunlukta değilim ama anladım ki hayat o kadar çeri, çöpü, çamuru karıştırıp da içinde zor bela bulabildiğiniz bir avuç peri tozu ve bir çırpım kanattan ibaret. Gülmek, inanmak ve sevmek için bulduğunuz hiçbir fırsatı kaçırmayın. Çünkü gün gelecek biriktirdiğiniz tek şey hatıralar olacak. Şu 'herkes hakettiğini yaşar' iddiası, hiçbir zaman yerini bulmadı zihnimde. Bir umut, bir temenni, bir teselli belki, ancak hayatta karşılığı bence çok yetersiz. Minicik bir dünyanın, miniminnacık bir fanisi olmak algımı sınırlıyor ve hatta havsalam almıyor olabilir elbette ama ben nice altın kalp gördüm, en derin bataklıklara atılmış; ne saf niyetler duydum, en hain komplolarda harcanmış; ne berrak gözler gördüm, dönüp kimse ikinci kez bakmamış. Herkes hakettiğini yaşar mı bilmiyorum ama herkes yaşadığına alışıyor buralarda. 'Layığım da buymuş'demek, katlanabilmenin yolu belki de. Başımıza gelenlerdeki kişisel sorumluluğumuzu farkedebilmek büyük bir erdem ama bu demek değildir ki tercih hep bizde. En temizlerin, en naiflerin, en iyilerin sınavı sanki burası. Mesela bazı ana-babalarla, bazı evlatlarla göz göze geliyorsunuz; 'Belli ki sen de bunu haketmişsin!' diyemiyorsunuz. Çok şeyi, çok çeşitli sebeplerden yaşıyor ve sadece dünya illüzyonunu aşmak için buna maruz kalıyor olabilirsiniz. Belki affedecek bir şey yok, hatta aslen burada bile değilsiniz. Ama bazılarının sınavları çok ağır ve bu yük anca paylaşılırsa taşınır. Birbirimizin yükünü alalım. Dünya sadece yere bakarak yürünemeyecek kadar renkli ve yuvarlak. Masallar konusunda kandırıldık. Gerçek karanlıktan bahseden olmadı hiç. Kahramanlar mutlu sonla birbirine kavuştu, adalet ise muhakkak yerini buldu. Bilmediğimiz masallar vardı oysa ki, yüksek sesle anlatılamayan, kötücül fısıltılarla kulaklara çalınan. Duymazdan geldik, kâbus sandık, ama gerçekti. Masallar gerçektir çünkü, en gerçekleri de en korkunç olanlardır. Kahraman yoktur, mutluluk yoktur, son yoktur. Anlatılmaya değer, inanılmaz, unutulmaz ve bu yüzden nesillere aktarılır, yok sayılamaz. İçinde yaşayanların ya hepsi kahramandır ya hiçbiri. Bitmez bir türlü bu masallar, makul bir sona ulaşmaz, ta ki içindekilerden biri öyküyü sahiplenip devamını kendi yazmaya karar verene kadar. Bugünü anlamak masalların anlamını değiştirir. Mesela belli ki ejderhalar aslında dosttu. Dokuz başlı olanları dahi. Kurtlar ve cadılar dost, boş vaatleri ve kolaycılıkları ile periler ise tuzaktı. Minotorlar dosttu. Labirentler ise insanı gerçek bilgiden ayırmak içindi ve kırlarda herkesi korkutan değil onlardan korkandı Pan, insanın oyununa geldi. Masalları iktidarlar yazdırttı. Gücü kaybetmemek için. Halkı uyutabilmek için. Efsanlere inandırıp, kurtarıcı bekletmek için. Kendi güçlerinin yetmeyeceğine inansınlar, illa ki doğa üstü güçlerden medet umsunlar. Masallar umuttu ama umut da anca masallarda olurdu. Anlattılar da anlattılar. Masal anlatıkça insanlar, kendilerini unuttular. Efsaneler ve masallar ve destanlar şifadır, okumasını bilirseniz. Sandığınız şeyleri bırakın, oluyor mu olmuyor mu bizzat kendiniz bakın! Henüz herkesi affedemedim, henüz kendimle tam yüzleşemedim, hatalarımın çoğunu farkettim ama yine de bir kısmını hala değiştiremedim. Kızmam gerekenlere kızamadım, sevmem gerekenleri sevemedim. Kalp hala başıbozuk ama aklımı çalıştırıp da, 'dur, nereye?!' diyemedim. Kararlar aldım, uygulayamadım. Zararlar gördüm, kurtulamadım. Çok dinledim, az öğrendim. Neler okudum da bir türlü uygulayamadım. Ben belli bir sürede olunuyor sanmıştım. Olduğunda ölünüyormuş, tam tamamlanacaktım, vazgeçtim. Daha çok yolum var. Öğrenmeye niyetim var. Öğretmeye de varır mı o iş, bir baktım da şöyle halime, kestiremedim? Bence çocuklardan konuşalım, başka da bir şey söylemeyelim. Mesela diyelim ki; ya her çocuk biricik ya hiçbir çocuk.. Çocuklar yaşamla ilgilidir, yürek onları ölümle yanyana asla koyamaz. Ama yürekten güçlü sistemler var, çocuğa her türlü zulmü mazur gören. Çocuk adı üstünde çocuktur, rengi, şekli, türü olmayandır. Kutsanmış anne-babalıkların asil ve ayrıcalıklı çocukları, zavallı bir illüzyondur. Evlada gelen her taş, her ana-babayı kanatır ve çocukluk kadar evrensel bir diğer şey de ebeveynliktir. Hatırlasak yeter; birilerine evlat, birilerine yuva olduğumuzu.. Kutsamak, köhne bir beyin programı. Şahane ailelerin özel çocuklarına ihtiyacımız yok. Her çocuğa aile, her aileye evlat olacak insanlara ihtiyacımız var. Birini çok översen, mutlaka bir diğerini de yerersin. Birini çok seversen, illa ki bir başkasından nefret edersin. Bir şeye temiz dersen, başka bir şeyi de pis algılarsın. Aydınlığa şiirler yazarsan, karanlığın ahını alırsın. Hangi uca çok gidersen, diğer ucu da sen yaratırsın. Bugün bana kötü dersen, içimdeki iyiyi yakalayamazsın. Zıtlar, dengede kalmak içindir. Çizginin bir ucunu kutsamak, sadece diğer ucun lanetini artırır. Buradan bakarsak, iki boyutlu canlılarız. Birbirimizin aksi yönünde hareket etmeye çalışırsak, sadece olduğumuz yerde kalırız. İkilikten çık! 'Ya o, ya bu' kadar düz olamaz bu hayat. 'Kimi zaman tek yapmanız gereken bir kapıdan geçmektir.' Der Ransom Riggs, 'Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları' isimli kitabından. O halde bu ay da geçiverin gitsin! Hem bir kapıdan geçince, beyin öbür tarafta kalanları sıfırlarmış der İsviçreli Bilim adamları..