MART2017 Reşat Kutucular
İktidardakilerin torunları için de…
İşin özü Kanal İstanbul gibi doğaya müdahaleyi en uç noktaya taşıyan bir projeye cüret edebilen bir siyasi iradeyle karşı karşıyayız. Hem de 15 yıldır. Elektrik santralleri, tüneller, köprüler, statlar, havaalanları, binalar hep kalkınmanın sembolleri… Ne kadar çok, ne kadar çabuk, ne kadar büyük, ne kadar yüksek o kadar makbul. Ne kadar az engel, ne kadar az itiraz gelirse o kadar iyi. Bu anlayışı yoğun göç alan kentlere çözüm olarak pazarlamak zor değil. Ayrıca inşaat üzerinden adeta bir saadet zinciri kurulmakta. Arsa sahibi, müteahhit, taşeron, tedarikçi, müşteri herkes kazandığı bir zincir. Belediyeler zincirin noteri gibi. Oysa zor ve doğru olan doğaya en az zararı vererek gelişmek… Aksi halde doğanın, ekonomik gerçeklerin izin verdiği yere kadar gidebiliyorsunuz. Sonrası patinaj. Aslında bugünler siyasi iktidarın aynaya bakma ve özeleştiri yapma zamanı ama onlar evet derdine düşüş durumdalar. Hal bu olunca memleketin dört bir yanından çevresel çığlıklar yükseliyor. Doğaseverler, çevreciler, zarar görenler, gelecek için endişelenenler yapılanın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Şu bir gerçek ki kamuoyu eskiye göre bu konulara çok daha duyarlı. Sevgili Noyan Rusçuklu’nun deyimiyle insanlar artık eko-histerik. Bugünlerde benim kulaklarım Ayvalık ve Bodrum’a dönük. Ayvalık’ta sit gevşetiliyor. Bakanlık Belediye’ye öneri sunmuş. Belediye Meclis’i toplanıp karar vermiş. Sevgili Nedim Atilla Ege’de Son Söz’de konuyla ilgili yazısını şöyle bitiriyor: “Belediye meclisinde oy birliğiyle kabul edilen görüş, bakanlığa gönderilecek. Görüşte, 5 milyon yıllık bir süreç sonucunda, günümüze kadar gelen doğal güzelliğin, yeni planlarla korunamayacağı vurgulandı. Doğal zenginliklerin tehlike altına gireceğinin düşünüldüğü belirtilerek, “Tabiat Parkı içerisinde yer alan mevcut 1. derece doğal sit alanlarının tümünün ilgili yönetmelikte belirtilen ‘Kesin Korunacak Hassas Alan’ niteliğinde değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır” denildi. Belediye Meclis toplantısını, çok sayıda bölge sakini ve Ayvalık Tabiat Platformu üyesi de izledi. Platform temsilcisi Şükrü Kaygısız, “Yapılaşmaya açılması istenen bu yerler göz bebeğimiz gibi korunmalıdır. Ayrıca soruna sadece insan odaklı yaklaşılmamalı, doğanın, kuşların, tohumların, derelerin ve ağaçların hakları da göz önüne alınarak, siyasal parti ayrımı yapılmaksızın tüm partilerin ortak kararıyla koruma kalkanı düşürülmemelidir” diyordu… Bir Ayvalık sevdalısı olarak da çok kaygılıyım gelecekten…” Umarım Başkan Rahmi Gençer bu tehdidi bertaraf edebilir ve Ayvalık’ın doğal dokusu korunur. Bodrum’dan yükselen çığlık ise Twitter üzerinden bodrumkatlediliyor etiketiyle geldi. İçimden hala mı diye mırıldandım ister istemez. Zira Bodrum Yarımadasını şöyle bir dolaştığınızda doğaya karşı işlenen suçları gözünüzle görürsünüz. Bu kez kıyı kenar çizgisini hiçe sayıp denizi doldurarak alan elde eden bir otel inşaatıyla ilgili hukuki yollara başvurulmuş. Sonuç bekleniyor. Tabii inşaat da devam ediyor. Denizciler Derneği Başkanı Mustafa Demiröz’ün, Tema Bodrum Gönüllüleri Temsilcisi Haluk Ortaç’ın, Avukat Aydoğan Erel’in, Gündoğan Peynir Çiçeği Derneği Başkanı Sema Höcek’in video kliplerde söylediklerini dinleyince insan atlayıp Bodrum’a gitmek istiyor. Destek vermek için. Çünkü benzer mücadele Alaçatı Port projesi sırasında verilmişti. Port projesi aynen devam etti. O gün bizim itirazlarımızı marjinal görenler, oralı olmayanlar bugün doğadaki tahribattan dolayı bas bas bağırıyorlar. Ama vakit çok geç… Kıyı kenar çizgisi numaraları bitmez bu memlekette… En sinsi ihlallerden biridir. Zira etkileri on beş yirmi yıl sonra hissedilmeye başlandığında yapılacak bir şey yoktur. Kulak veren için, önemseyen için memleket böyle çığlıklarla dolu. Temel soru şu: Bu memleket nasıl daha yaşanır bir ülke olur? Bu sorunun cevabı bence net: bu iktidarın kafasıyla değil. Örneğin gıda fiyatlarından şikayet eden, et fiyatlarını düşüremeyen 15 yıldır ülkeyi tek başına yönetmiş bir iktidar var. Gelinen bu noktanın tarım ve hayvancılıkta yapılan yanlışların sonucu olduğunu anlamamaları mümkün değil. Ancak bir türlü köklü bir politika değişikliği de yapamıyorlar. Bu durum çevreci örgütlere, doğa dostu kamuoyuna daha büyük sorumluluklar yüklüyor. İktidardakilerin torunları için de çalışmamız gerekiyor. Çünkü dedeleri binmiş bir alamete göz göre göre gidiyor kıyamete! Umarız seçmen 16 Nisan'da kendilerine gerekli uyarıyı yapar.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.