NISAN2017 Reşat Kutucular
Herkesler yazınca
Karşımdaki manzaraya bakacak olursam harika bir coğrafyada yaşıyorum. Sağ tarafım zeytin ve çam. Biraz daha sağda Karantina adası. İleride hafif pusun arasıdan mahcup mahcup bakan adacıklar... Fonda masmavi ve çarşaf gibi bir deniz. Sol tarafımda dağ çilekleri, iri bir yuka ve onun kuytusunda mağrur bir sikas.. Güneş pırıl pırıl bugün. Daha uzun anlatabilirim bu manzarayı. Etraftaki seslere girebilirim. Lafı kokulara getirebilirim. Toprak kokusundan başlayabilirim mesela. Yok ama ben bugün hemen sırt tarafımdaki memleketin popüler karakteri Recep İvedik üzerine birşeyler yazmak durumundayım. Şimdi yazmazsam hiç yazamam... Bu ülke böyle bir ülke işte. Önünüz büyülüdür, aynı anda arkanızda olmadık işler döner. İvedik beşlemesinin tümünü gördüm. Bu konuda yazılmış yazılar okudum. Bazı fikrine güvendiğim arkadaşlarımla da görüş alışverişinde bulundum. Ayrıca altıncısının çekileceğine inanmıyorum. Bence Recep beşincide tükenmiş. Kötüydü. Türk sinema tarihinin en çok gişe yapan 10 filminden dört tanesi Recep İvedik. İki tanesi Düğün Dernek biri G.O.R.A biri Eyvah Eyvah 2... Komedi türünde olmayan iki tane film ise Fetih 1453 ve Kurtlar Vadisi: Irak... İlk otuz listesine bakarsak da komedi filmlerinin ağırlıkta olduğunu görüyoruz. İzleyicinin tercihi çok net. İnsanlar sinemaya gülmek için gidiyorlar. Neden böyle olduğuyla ilgili rivayetse muhtelif. Bence bu bir tür savunma mekanizması. Kötü ve acele yapılaşmış, az güldüren çok ağlatan kalabalık ve acımasız kentlerde gelişiyor gibi görünürken istenildiği gibi gelişemediğimizin farkında olan kafası karışık insanlar olarak komedi üzerinden nefesleniyoruz. Recep İvedikler komedi türünün pornografisi (en had bilmezi, en taşkını, en kabası, en abartılısı) olarak özel bir ilgi gördü. Beşinci film 1500 salonda gösterime girerek İvedik özgüveni nedir göstermiş oldu! Ben de bu filmlerin bu kadar gişe yapmış olmasını (beş film toplam 25 milyona yakın seyirci) hem ilginç hem rahatsızlık verici bulanlardanım. Uzun bir analiz yapmaya niyetim yok. Sadece İvedik neyin sonucudur diye düşündüğümde vardığım sonuç şu oldu: Post modern bir dünyanın öyle ya da böyle baskılanan dengesiz bir coğrafyasında insanlar dışa vurumlarını komedi filmleri ve özellikle Recep İvedik üzerinden yapma noktasındaysalar bu tabloda pek çok hata var demektir. Zaten aslında "O" geçmişte yine topluma mal olmuş komedi kahramanlarının şimdiki zamana uygun halidir. Pek yakınmış gibi görünmese de İvedik zamanlarının bir an önce geçmesi dileğiyle diyelim... CAHİL PERİLERİN GÖZYAŞLARI Şüphelenmiştim. Çok yıldız doldurulan filmlerden pek hayır gelmez. Zira güçlü senaryo zengin kadroya ihtiyaç duymaz. Agora alışveriş merkezine seanstan bir saat önce gittik ki yer bulabilelim. Gereksiz telaşlanmışız. Öncesinde Big Chefs'te bir şeyler atıştıralım dedik. Mekana ilk gidişim. Zengin menü, iyi tatlar, oturmuş bir servis, makul fiyat... Yemekten artan kemikleri gösterip garsona ”bunları köpekler için paket yapıp burada bekletebilir misiniz, şimdi yanımızda sinemaya götürmeyelim” dediğimde çok da ümitli değildim aslında. Ama Recep bey "memnuniyetle" deyip köpeklerin cinsini sordu. "Buradaki pek çok arkadaş da hayvan besliyor" dedi.. Gülümseyerek sinemaya yöneldik. Tüm Ferzan Özpetek filmlerini görmüş ama Cahil Periler'de takılıp kalmış bir izleyici olarak İstanbul Kırmızısı'nın ilk yarısında dondum kaldım diyebilirim. Repliklerin boynuma dolandığını hissettim. Özpetek bunu hedeflemişse gayet başarılı olmuş. İkinci yarıda hafif bir kıpırtı oldu. Zerrin Tekindor'un bireysel performansıyla biraz toparlandım. Düğümlerin çözülmeye başlamasıyla kendime gelir gibi oldum... Finalden sonraysa içimde bir boşluk hissiyle ”Cahil Perilerin gözyaşları” diye söylenerek salondan çıktım. Her şeye rağmen restorana uğramayı unutmadım. Recep'ten torbayı istedim. "Pakete ben de bir şeyler ekledim" deyince filmin sıkıntısı yerini bir ferahlamaya bıraktı. "Ben bu Recep'i sevdim bak" diye gülümseyerek arabaya yürüdüm. Akşam köpekler Recep'e nasıl coşkuyla teşekkür ettiler, anlatamam...
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.