SUBAT2020 Reşat Kutucular
Küçük Adaletsizlikler
Bu yazıyı 26 Ocak Pazar öğleden sonra yazıyorum. Bugün gündem Elazığ depremi ve Çin’den dünyaya yayılmaya başlayan 2019-nCoV virüsünden ibaret. Bir de saat 16:00’da Göztepe’nin yeni stadı Gürsel Aksel’in açılışı var. Göztepe için tarihi bir gün. Bense bugün çok daha küçük ama bence önemli iki meseleden söz etmek niyetindeyim. Bunlar kendi küçük dünyamda karşı karşıya geldiğim “ceberut devlet aklının” uygulamaları… İtiraz ediyorum, “doğru yapmıyorsun ey devlet” diyorum, o da bana her zamanki gibi “ben yaparım olur” diyor. Ayrıca ses tonunda “fazla konuşma, otur oturduğun yerde” uyarısı saklı oluyor. Bu bir değil iki değil elli senedir böyle… Ben de doldukça bari içimde kalmasın deyip yazıyla iki çift laf ediyorum. Yazı yazmamın sebebidir kendileri… Bence küçümsenen “minik adaletsizliklerle” başlıyor her şey. O küçük meselede gerekli özeni göstermeyen devlet, daha büyük sorunlarda iyice katılaşıp hiç özen göstermez hale geliyor. Gelelim sadede… İkamet ettiğim Urla’yla ilgili küçük dertlerim var… Birinci meselem Urla otoyol ücreti… Aman “sorun bu mu?” demeyin hemen. Otoyolun Seferihisar otomatik gişesinden Urla çıkışına 9,4 kilometre, ücreti 4,25 TL… Otoyolun sonundaki, 56 km uzaktaki Çeşme çıkışına kadarki ücreti ise 4,5 TL… Ortada adil olmayan bir ücretlendirme var. Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere… Bu konuyu bir İzmir milletvekili Meclis’e taşımış ve ilgili bakana bu yanlışlığın düzeltilmesi gerektiğini belirtmişti. Konuyu sonrasında takip edememiştim. O milletvekiline geçen gün yolda rastladım. Dayanamayıp yanına gittim, kendimi tanıttım ve bu Urla otoyol ücreti meselesi ne oldu diye sordum. Bir an düşündü “evet” dedi, bakana sordum ama “bakan topu karayollarına attı, bir sonuç alamadık” diye de ilave etti. Sonra da dönüp bana “Urla’da oturuyorsun, artık o kadar ücreti de ödeyivereceksin” mealinde bir şeyler söyledi ve güldü. Espri kanı beynime sıçrattı. Çünkü konu TL miktar değildi. Konu adil olmayan fiyatlandırmaydı. Kaldı ki zaten görüyorum, sürücüler Urla çıkışına kadar gitmiyor. Ücretten kaçmak için Seferihisar çıkışından çıkıyorlar, eski Çeşme yolunu kullanıyorlar. Yani aslında Karayolları bu fiyatlandırmayla ciro kaybı yaşıyor. Ücreti indirse daha çok gelir elde edecek! Ama gel de bunu devletin bir kurumuna ya da o devletle aklen özdeşleşmiş bir milletvekiline anlat… Ankara havasının böyle etkileri var sanırım! Gelelim ikinci meseleye. Malum, Urla’ya kayyum atandı. İlkesel olarak reddettiğim bir icraat. Atamadan sonra Urla'nın yerel medyasında kayyum atamasına pragmatik bakan ve Kaymakam Önder Can’ın ilk icraatlarını öven yazılar çıktı. O dönemde “ağaçlı yol” kablo döşemek için trafiğe kapatılmıştı. Alternatif yollar hazırlanmadığı için pek çok aksaklık yaşanıyordu. Ağaçlı yolun ne zaman açılacağı belli değildi. 21 Aralık’ta “Keşke her zaman Kayyum aklıyla yönetilsek!” başlığıyla çıkan bir yazıda şöyle dendi: “Kayyum Kaymakamımız Karayolları yöneticilerini, davet etti Urla’ya… ‘İşlemi biten bölümlere’ acilen asfalt atılmasını istedi. Bunun yapılmaması halinde üzücü olayların yaşanabileceğinden bahsetti. Ve ikna etti yetkilileri… Hava uygun olursa, birkaç güne asfalt dökülmeye başlanacak… Aylar sürecek sıkıntı birkaç haftada çözülmüş olacak… Kötü mü yaptı Kayyum Kaymakam şimdi?” Evet, bu sabah, yani yukarıdaki yazıdan 36 gün sonra İskele pazarından dönerken ağaçlı yoldan geçtim. Durum tek kelimeyle feci! Asfalt dökülmesinden geçtim, çukurlar bile doğru dürüst kapatılmış değil. Yolun yarısı toprak… Bence yine devletin çok umurunda değiliz. Ülkenin bunca problemi arasında ağaçlı yolda araçların göreceği hasar falan nedir ki? Kayyum da bir şey yapamıyor herhalde. Küçük adaletsizliklere kafaya takmayınca büyük adaletsizlikler kader oluyor!