AGUSTOS2020
Reşat Kutucular
Salgın karnesi zayıflarla dolu
Salgın karnesi zayıflarla dolu
Kadın 58, adam 66 yaşında. Foça’da yaşıyorlar. Salgın konusunda en başından beri bir hayli disiplinliler, kuralları ihlal etmediler.
Kızları, eşi ve çocukları geçenlerde Ankara’dan tatile geliyor. Kız 28, kocası 33 yaşında. Adam Ankara’da iş sahibi, hareketli de bir işi var.
O da ne? Eve girer girmez damat bey biz maske takmıyoruz, siz korunun diyor.
Kayınvalide doğal olarak tedirgin oluyor ama nafile. İki genç insan evde maskesiz dört gün geçiriyor. Neyse ki herhangi bir bulaş olmuyor.
Bu salgının asi çocukları “maskesizler hareketini” şaşkınlıkla izliyorum. Kendileri bir yana, öteki insanlar için yarattıkları riski umursamadan ortalarda dolanıyorlar. Böyle bir riski neden alıyorlar anlayamıyorum. Kişisel özgürlük mü? Hadi oradan, ülke tımarhane ile hapishane karışımı bir yer olmuş, sen sistem için ağlar üzerinde yaşayan bir IP numarasından fazlası değilsin, kişisel özgürlük de ne!
“Sivil itaatsizlik” diyebilir miyiz? Sanmıyorum, sivil itaatsizlik kamu için olumsuz bir duruma karşı bir protesto, bir tepki biçimi olarak olumlu yönde bir değişimi amaçlar. Burada tam tersi bir durum var. Kamu sağlığı için maske işe yarar bir araç.
Cesur davranarak farklılaşmış mı oluyorlar? Öyle görmüyorum. Sevdiğim laftır, ilim cesaret verir, cehalet küstahlık!
Sıkıntı veriyor, rahat konuşamıyorum diyenlere de Allah başka dert vermesin diyorum!
Bir de “hayata aynen devam” tayfası var. Bunlar maskesizler hareketinin bir tık üstü… Virüsü yok sayıyorlar, bazıları virüs yok diyorlar.
Sokağa çıkma yasakları ve diğer alınan tedbirler onlar için 10 dakika ara gibiydi… Filme kaldıkları yerden devam etme inadındalar.
Herhalde bu süreçte ne insan ne de gelir kaybı yaşadılar. Anlaşılan gelecekle ilgili pek kaygıları yok. Uzun vadede hepimiz öleceğiz ya! “Vur patlasın çal oynasın” çizgilerinden geri adım atmıyorlar.
Bu kurallara uymama, virüsü yok sayma durumu patolojik bir hal alınca aklına güvendiğim bir arkadaşıma “ne diyorsun” diye sormak ihtiyacını hissettim. “Ben de rahatsızım ama biz de her şeyi anlamak zorunda değiliz ki!” dedi. “Bunu da anlamayıverelim, boş ver gitsin” diye noktayı koydu… Gülümsedim.
Haklıydı, çivisi çıkmış bir gezegenin çivisi çıkmış bir ülkesinde yaşıyorduk ve anlamadıklarımız artık anladıklarımızın çok ötesine geçmişti.
Düşünsenize bu virüs bir yarasadan bir konak hayvana bulaştı ve oradan da belki birkaç kişiye bulaştı. Dünyanın bize göre uzak bir köşesinde bir kaç kişiden çıkan virüs yedi ayda milyonlarca insana bulaştı.
Ben bu yazıyı yazarken dünyada vaka sayısı 15 milyon rakamına ulaşmak üzereydi. Dergi size ulaştığına tahminen 20 milyona yaklaşmış olacak. Bugün 620 binde olan ölüm sayısı o gün belki de 700 bini aşacak… Resmi rakamlara göre bizim tablomuz görece daha az hazin, 220 bin vaka ve 5.500 ölümü aşmış durumdayız.
İnsanlığın Covid-19 karnesi bu işte! Dürüst olun, 10 üzerinden kaç alır?
Önce ekonomilerin, sonra da insanların tahammül gücü kalmadığı için “virüsle yaşamaya alışma” seçeneğinde karar kılındı. Çoklukla yaşlılar, az da genç ölür, kalan sağlar bizimdir çizgisi benimsendi!
Soru zor yerden gelince cevaplar baştan savma oldu!