EKIM2020 Reşat Kutucular
Masadan eksilen dostlar
Masadan eksilen dostlar Geçen ay da bekletilmiş bir yazı yazmıştım. Bekletilmişten kastım yıllardır yazılmayı bekleyen ama dur bakalım dur bakalım diyerek ötelenen yazılar… Bu da öyle… Önceki gün doğum günümdü. Sizi bilmem ama ben doğum günlerimde ister istemez bir iç hesaplaşma yaşıyorum. Bazen sert oluyor bu hesaplaşma, bazen yumuşak… Yaş ilerledikçe hesap biçimi değişiyor. Bu sefer eski doğum günlerimi aklımdan geçirdim. Bazılarını hatırladım. Bazıları ise iyice soluklaşmış. Sonra dayanmadım "masadan eksilen dostları" andım içimden tek tek… Kimi zamansızca göçüp gitti. Kimileriyle istemeden ayrı düştük. Bazıları beni eledi. Bazılarını ben eledim. Bazıları zamanla agresifleşti. Ben hiç birine düşmanlık beslemedim. Sessizce ve üzülerek kayboluşlarını izledim.Sessizliğim söyleyecek bir şeyim yokmuş gibi algılandı. Oysa öyle değildi.Boğazıma kadar muhtelif “sıfatlarla” doluyum. Artık yeter, izninizle eski defterleri açıp iki laf etmenin zamanı geldi. Gençliğimde oldukça sosyal biriydim. Hatta ellerin efendisiydim diyebilirim. Artık değilim. O zamanlar kendimce dost saydığım insan çoktu. Onlarla vakit geçirmek için çaba sarf ederdim. Hadi kimilerini dost bilmiş, öyle yakıştırmış ve yanılmıştım diyelim. Olabilir. İnsanlar fos çıkabilir. Tercihler zamanla değişebilir. Kabullenemediğim şöyle bir durum var. Yıllarca yakın olduğum, birlikte nice anılar biriktirdiğim bazı “çekirdek dostların” zamanla böyle çirkinleşebileceğine ihtimal vermemiştim. Ne ara bu kadar “zalim” olduklarını düşündüm. Hayatları zor sayılmazdı.Azıcık merhametli olmak için fırsatları ve zamanları boldu. Bu “acımasızlığı” nasıl bu kadar içselleştirebilmişlerdi, şaşırdım. Yoksa eski günlerde de böylelerdi de ben mi görememiştim bu yüzlerini? Hep yargısız infazcıydılar da ben mi konduramamıştım? İtiraf ediyorum, vicdan bunların dillerindeymiş. Ben onlara o keskinliği yakıştıramamışım. Görmezden gelmişim. Bütün o yaşanmışlıklar gizli şartnameye bağlıymış meğer. Bunlar “aşırı iyi gün dostuymuş”. Hava biraz bulutlandı mı, az esmeye, az çiselemeye başladı mı tüymek için sebep arayan hatta sebep yaratan cinsten. Yanarım yanarım onlara kaptırdığım günlerime, gecelerime yanarım. Evet, kabul ediyorum hayat bu… Oluyor böyle şeyler. Zaten hiper bireysellik çağında “eski usul dostluk” zor zanaat. En insan geçinen bile durup “hayırdır, neler oluyor” sorusunu sormuyor. Sorsa yarım yamalak soruyor, cevabı dinlemiyor. Hele “bu işin aslı astarı nedir” sorusu iyice yorucu oluyor. Hatta rahatsız edici… Cinayeti işleyen mutlaka uşaktır. Aksi düşünülemez! Ya fena halde yanılıyorsan? Ya esas mağdur uşaksa? Bunlar gerçeği kovalamaktansa “duyduklarına”, “izlenimlerine” ve “inandıklarına” bağlı kalmayı tercih ediyorlar. Öyle rahat ediyorlar. Şüphe etmiyorlar, acaba yanılıyor muyum demiyorlar, yanlış yapmaları zaten mümkünsüz! Bir de onları dinlemek gerekir tabii.Öylesi daha adil olur. Ne diyeceklerini de çok merak ediyorum. Gerekçeleri mutlaka kutsal, doğruları benimkilerden daha doğrudur! İronik olan ne biliyor musunuz? Bu çekirdek dost kayıplarına şaşıran, üzülen, bunları mesele eden, üzerine kalkıp böyle yazılar yazan benim. Onların böyle bir hassasiyeti olduğunu sanmıyorum. Göm gitsin halbuki değil mi, kolay değil işte! PS: Akşamına yeni açılan Urla Teruar’da, eşimle baş başa, hayatımın en keyifli doğum günü gecelerinden birini geçirdim. Hava güzel, ortam güzel, yemekler güzeldi. İçimden “siz de iyi olun be bir zamanların çekirdek dostları” diye mırıldandım merhametle…