OCAK2021 Reşat Kutucular
Diz boyu hoyratlık
Diz boyu hoyratlık İzmir Life yazılarım on sekiz yılını doldurmak üzere… Bu da iki yüzden fazla yazı eder. Keşke mümkün olsaydı da o yazılarda kullandığım sözcüklerin bir infografiğini çıkarabilseydim. En çok hangi sözcükleri kullanmışım? Bu kullandığım sözcükler yıllar içinde nasıl değişmiş? Ya da değişmeyen sözcükler hangileri olmuş? Benim hissiyatım şu: Yazılarımda önceleri hafiflik ve yumuşaklık vardı. Az da olsa bir iyimserlik saklıydı. Yerele bakarken küreseli gözden kaçırmamaya çalışırdım. Yıllar içinde konular ağırlaştı, yazılarım katılaştı. İyimserlik kırıntıları yerini ümitsizliğe bıraktı. İstemeye istemeye yerele gömüldüm. Bizim mahalleye de en az karşı mahalle kızmaya başladım. Ülke gün be gün hoyratlaşıyordu. Hukuk göz göre göre felç olmuştu. İnsanlar hırçınlaşmak için adeta sebep arıyor ve her seferinde buluyorlardı. Israrla yerelde kalmak istiyorlar, küreselle aralarına mesafe koyuyorlardı. Gerçeklerle bağı zayıflamış, kendi ezberlerine tutunan ve küresel kapitalizme gereken cevapları zamanında, hakkıyla veremeyen, tek kişinin talimatlarına mahkûm bir ülke haline geldik. Evlerde, iş yerlerinde, sokaklarda, sosyal medyada hemen her yerde nefret dili yürüdü gitti, psikolojik ya da fiziksel şiddet her köşeye nüfuz etti. Bu öfke birikimi zehirliydi aslında. Sorunlar çözülmüyor biriktikçe birikiyor, ülke sanki aynı öfkeyle her gün aynı güne uyanıyordu. Güya herkes istiyordu ama tertemiz bir Anayasa bir türlü yapılamadı. Dünyada nadiren rastlanan, bütün kötülüklerin anası sayılan yüksek enflasyon sorunu bir türlü halledilemedi. Kıbrıs ve o soruna dayalı meselelerde pek ilerleme kaydedilemedi. Hoyratça kentleştik, ekonomimizin yüzde kırkını dünyanın en tehlikeli fay hatlarından birinin üzerine kurduk. Şimdi öylece depremi bekliyoruz. Bir ülke 18 yılda 600 milyar dolara yakın cari açık verdi, yani o kadar parayı yurt dışına yolladı. Hala daha güçlü ekonomiden bahsetmek ne? 350 milyar dolarlık vadesi kısa, faizi yüksek sayılabilecek dış borçla bağımsızlık tekerlemeleri üretmek ayrıca incelenmeye muhtaç! Mayıs 2013’te %4,5 olan Merkez Bankası faizi bir yıl sonra %9,5’a çıktı. Dört yıl dört ay sonra Eylül 2018’de %24’e fırladı. Bu çılgınlık sadece dış mihraklarla izah edilebilir mi? %24’lük faiz iki yıl sonra yeniden %10,25’e indi. Üç ay evet, sadece üç ay sonra yeniden %17’ye çıktı. Bu dalgalanmanın ekonomi aklıyla izahı mümkün mü? Merkez Bankası faizi esasen ülkedeki hoyratlığın net bir göstergesi... Önündeki her şeye bulaşıyor, arkasındaki her şeyden besleniyor. İnce ayar nedir bilinmiyor, ekonomik gelişmelere aşırı sert hamlelerle cevap veriliyor. Ezber bu! Bu arada belirtelim, bizde %17 olan faiz küresel ortamda anormal yüksek bir faiz. Dünyada 18 trilyonluk tahvil eksi faizle işlem görüyor. Kısacası dünya faiz oranları pratikte sıfıra yakın… Bu ve pek çok başka açıdan küreselden kopmuş durumdayız. Asıl acı olansa bu iktidar pratiğinin ülkenin ciddi bir kesiminde hala karşılık buluyor olması… Dilinden icraatlarına kadar… Oysa bunca yılda neyin ne olduğu anlaşılmış, değişim için toplumsal talebin dayanılmaz hale gelmiş olması beklenirdi. Evet, belki bu iktidara direnen İzmir’de yaşadığım, ülkenin hala İzmirleşme ihtimalinin olduğuna inandığım için ben de kendi gerçekliğimde yaşıyor olabilirim. Çok ümidim olmasa da vazgeçmiş değilim. 2021’den tek beklentim ülke çapında uyanışın ve gerçekliğe dönüşün yayılması…