TEMMUZ2021 Reşat Kutucular
Müşterek yaşam alanı olarak trafik
Müşterek yaşam alanı olarak trafik 15 yıldır hemen her gün otoyolda Urla - İzmir arasında gidip geliyorum. Son iki ayda beş altı kez trafiğin resmen durduğunu gördüm. Daha önce hiç böyle tıkanmalara denk gelmemiştim. Hele geçen hafta bir kaza nedeniyle zaten dur-kalk giden bir trafiğin içinde iki ayrı kaza daha oldu, trafik iyice kilitlendi. Evet, salgınla beraber araç sayısı arttı, günlük olarak trafiğe daha çok araç çıkmaya başladı, 1 Haziran sonrası insanlar iyice hareketlendi. Acemisi, ustası, elinde ehliyet olan araç kullanmaya başladı. Nitekim 11 Haziran haftasında benzin istasyonlarında yapılan kredi harcamaları adet ve miktar olarak rekor kırdı. Ancak bu yoğunluğu daha da beter hale getiren iki konu var. Biri "sürücü kalitesi" diğeri de "araç kalitesi"... Radyo Trafik dinleyenler bilir, İzmir'de bazı günlerde 100'e yakın irili ufaklı kaza oluyor. Hatta radyodaki sunucunun şaşırdığı oluyor, orada nasıl kaza yapabiliyorsunuz diye! Araç arızaları konusuna başka bir yazıda gireriz. Bu yazıda sürücü kalitesine ve davranışlarına odaklanacağım. Yalnız, yazının bundan sonraki kısmı ayrımcıdır şimdiden uyarayım. Az önce bir arkadaşımdan üç hafta kadar önce geçirdiği trafik kazasını dinledim. Yeni motoruyla sağ şeritte otuzla giderken arkadan gelen araç önce onu görmüyor (aynasını düzeltiyormuş), gördüğünde de panikliyor frene değil gaza basıyor. Bizim arkadaşa vuruyor. Allahtan üzerinden geçmeden durabiliyor. Sonuç ciddi kırıklar, derin yaralar, motor pert... Sürücü kadın, orta yaşlarda... Haziran ortasında Antalya’da daha dramatik bir kaza oldu. Altı yaşındaki Duru Akça halasıyla beraber yaya geçidinden geçmek için yolun kenarında bekliyordu. Onları gören sağ iki şeritteki araçlar durup yol verdi. Onlar da yürümeye başladılar. Ancak en sol şeritten gelen araç durmadı ve Duru’ya çarptı, küçük kız hastanede hayatını kaybetti. Halaya bir şey olmadı. Sürücü Berna Yıldırım Başak verdiği ifadede "Önümdeki araçlar görüşümü kapattı. Suçsuzum" dedi! İki çocuğu bulunduğu için ev hapsine çarptırıldı! Oysa durmuş otobüs, minibüs, kamyon gibi araçların yanından geçerken önünden yaya çıkma riskine karşı her zaman tetikte olmak gerekir. Ki burada söz konusu nokta yaya geçidi! Aslında bu iki olay da “kaza” değil. Biri yok yere cinayete teşebbüs, diğeri yok yere bildiğin cinayet! İki kaza da aslında otomobillerin trafikte "şımarıkça" kendilerini üstün görmelerinden kök alıyor. Bisikletler, motorlar, yayalar… Çoklukla “otomobilcinin” gözünde yok hükmündeler! Otomobilin işi acil… Onun işi önemli… O sabırsız… Hele araç bir SUV veya cipse, biraz iriyse, sürücü diğer otomobillere karşı da üstün görmeye başlıyor kendini… Algıda seçicilik mi yapıyorum diye kendimi aylardır test ediyorum. Yok, yapmıyorum… Defalarca denk geldim, yaşayarak öğrendim. Trafikte en ürktüğüm sürücüler cip kullanan kadınlar… Hele cep telefonları ellerinde ve yan şeritten gidiyor veya karşıdan geliyorlarsa risk algım tavan yapıyor. Diğer tehlikeli gördüklerim ise orta şeritte arabanın içinde “kendilerini iş yerinde zannedip mesajlaşan sürücüler”… Bir de sol şeridi bloke edip adeta Formula 1 güvenlik aracı gibi arkalarına otomobilleri dizenler var. Trafik müşterek yaşam alanı… Hayatın diğer zeminlerinde müşterek yaşamın standardı neyse trafikteki de o oluyor maalesef! Gücü gücü yetene!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.