Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Tutku Konuk Altındal
Nedir Bu Şeylerin İnterneti?
Şeylerin İnterneti (Internet of Things = IoT) ne demek? Hiç duydunuz mu? Kısa bir tanım yapmak gerekirse gündelik yaşamda kullanılan eşyalara dijital kimlik verilmesi, kablosuz (wireless/bluethooth) teknolojilerle onların da sürekli internete ve de birbirlerine bağlanabilmesi anlamına geliyor. Herşeyin İnterneti (Internet of Everthing) olarak da anılan bu yeni terim, herşeyin (biyolojik bilgilerim ve geçmişteki deneyimlerimiz/anılarımız dahil olmak üzere) dijitalleşmesi gibi de düşünülebilir. On sene önce, dünya çapında 5 milyara yakın internete bağlı akıllı cihaz olduğu söyleniyordu. Günümüzde ise, 23 milyar civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamın 2020 yılında –sadece 4 sene sonra– 50 milyarları bulacağı öngörülüyor. Şimdiye kadar internete bağlı olmayan birçok cihazın da bu ağa eklenmesiyle, IoT hızla artan bir pazar haline gelecek. Internete bağlı sensörlerle ilk etapta otomobillerin, giyilebilir nesnelerin, ev/ofis/okul makinalarının (buzdolabı, fırın, küçük ev aletleri, çamaşır makinası, kombi, okul tahtası, otopark kapısı, güvenlik kamerası ve televizyon gibi cihazların) da bağlanması bekleniyor. Peki bu yeni dünya düzenine hazır mıyız? Buzdolabındaki tüm ürünlerin tek tek internete bağlı olduğunu düşünün. Dolabı açtığınızda gıdaların son kullanım tarihleri, miktarı, kalorisi, yağ oranı, içeriği, vb. herşey dijital olarak önümüzde beliriyor. Bir adım daha götürüyorum ve dolabın içine giriyorum. Dolabımız bize mevcut malzemeleri kullanarak akşama ne yemek yapacağımızı yemek tarifiyle beraber anlatabilir. Ya da diyet yapıyoruz diyelim. Diyetisyemiz, hazırladığı beslenme programına göre evimizdeki dolapta eksik olanları tespit edip bize bir alışveriş listesi yapabilir. Mutfaklarımızda çok kullanışlı olacağını düşündüğüm bu uygulama, özellikle depo yönetimi veya stok kontrolü yapan büyük işletmelerin son derece hoşuna gidebilir. Hatta bu sayede bir departman personel maliyetinden kar edilebilir. Buzdolabı, azalan/son tüketim tarihi geçen ürünler hakkında uyarı veriyor. Ya da bize sormadan köşedeki marketle iletişime geçip biten ürünler için sipariş verebilir. Otomobilimizdeki akıllı navigasyon cihazı, akıllı gözlüğümüz, akıllı ceketimiz ya da akıllı bilekliğimizden gelen sinyallerle eve gitmekte olduğumuzu anlayıp, evdeki akıllı kombimize açılması için talimat verebilir. Hatta aynı mantıktan hareketle, Sirimiz* kahve makinasına ‘yarım saat sonra az şekerli, badem aromalı filtre kahveyi hazırlaması’nı söyleyebilir… Bununla kalmayıp, müzik setine de ‘şu şu şu şarkıları çalmak için hazırda bekle, kapıyı açtığında şu ses seviyesinde çalmaya başla. Bugün biraz yorgun, volume çok yüksek olmasın!’ diye emirler yağdırmaya devam edebilir… Peki ya giysilerimizdeki nanoteknoloji sayesinde yürürken elektrik üretmeye ne dersiniz? Etrafımızdaki herhangi bir cam yüzeyi telefon/tablet ekranı olarak kullanabileceğimiz söyleniyor. O zaman telefon taşımaya gerek kalacak mı? Konuyu sağlık sektöründen bir örnek ile noktalayacak olursak iş tamamen vazgeçilemez bir boyuta ulaşıyor. Sevdiğiniz, değer verdiğiniz birisini düşünelim. Bu kişi sabah okula bıraktığımız çocuğumuz ya da yalnız yaşamakta ısrarcı olan yaşlı annemiz olabilir… Kolundaki akıllı saatin yaptığı otomatik ölçümlerde olumsuz bir değişiklik ya da kan değerlerinde bir düşüş olduğunda doğrudan en yakındaki ambulansa lokasyon gönderebilir. Ya da daha fazlası… Sonu olmayan ya da sınırları zorlayan bu listeyi çoğaltmak mümkün. İşe bir de şu taraftan bakalım; birşeyleri farklı yapıyor olmaktan çıkıp gerçekten farklı birşeyler yapıyor olacağız. Bugünün deneyimleri bize ne derece yardımcı olur bilemiyorum ama IoT dünyasında mevcut senaryolarla yol alamayacağımız bir gerçek. Çünkü farklı uğraşlar bize farklı sorunlar getirecek ve biz bu sorunları çözmek için çok daha farklı yöntemler bulmak zorunda kalacağız. O günler geldiğinde IoT nimetlerinden yararlanabilmek için bugünden teknoloji ile aranızı sıkı tutun derim. Malum ipin ucu bir kere kaçtı mı, sonra yakalamak pek kolay olmuyor.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.