KASIM2021 Dr. Zeki Hozer
Panduranın kutusu
Panduranın kutusu 2009 yılında vizyona giren Yönetmen Yeşim Ustaoğlu’nun başlıkla aynı ismi taşıyan filmini izlemiştim. Senaryosu da yönetmen tarafından yazılan filmde, üçü de uzak bölgelerde yaşayan ve temasları artık olmayan üç kardeşin, memleketleri Karadeniz'de yaşamakta olan yaşlı annelerinin kaybolması haberini almaları ile zorunlu olarak bir araya gelmeleri sürecini anlatır, elbette içsel hesaplaşmalar eşliğinde. Modern çağların sosyolojik dinamiklerinde bireylerin yabancılaşması ve bir o kadar da yalnızlaşmasını yalın ve çarpıcı bir dille anlatan film, orta sınıf manifestosu gibi akıllarda iz bırakıyordu.. İletişim defisitleri ve tıkanmış ilişkiler ağı içine çözümsüzlük düzleminde yüzleşen kardeşler için panduranın kutusunun açılması gecikmiyor elbette... Doğrusu başrol oyuncusu Tsilla Chelton'ın performansı da unutulmazdı. Tüm okuyucularıma filmi izlemeyi öneririm. Panduranın kutusunun açılması her zaman kötülüğe delalet değil. Bugünlerde Dünya medyasının gündemine oturan konu da bu... 117 ülkeden 650 gazetecinin 12 milyon belgeyi inceleyerek oluşturdukları rapor, 35 ülkeyi hedef alıyor ki bunların içinde 300 kadar lider, tanınmış politikacı ve iş adamı var. Bu kapsamda ülkemizden de 220 kişinin adı geçiyor. Bilirsiniz, bu kutu ile ilgili rivayetler antik Yunan efsanelerine dayanır. İçinde Dünyanın tüm kötülüklerinin tıkıldığı sihirli bir kutudur bu. A.Cotterell’in "The Encyclopedia of mythology: Classical" isimli ve Newyork‘ta Smithmark yayınevince 2006 yılında basılan kitabında ve Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğünde anlatıldığına göre, Prometheus, Tanrı Zeus'tan gizlice ateşi çalar ve insanlığa verir. Bunu öğrenen tanrılar tanrısı Zeus, Prometheus'u bulur ve Kaf Dağlarına zincirler. Bir kartalı da her gün Prometheus'un ciğerini yemesi için görevlendirir. Kartal her gün Prometheus'un ciğerini gün boyunca yer, gece yenen doku tekrar oluşur ve işkence böylece sürer giderken, Zeus’un oğlu gücü sonsuz olan ünlü Herkül tarafından kurtarılır. Elbette işin içinde oğlu olunca, Zeus bu duruma tekrar müdahale etmez ama esaret zincirlerinin halkalarının Prometheus'un ayağında kalmasını ister. Böylece Prometheus’un Tanrısal cezası sonsuza kadar tescil edilir. Prometheus’un cezası verilmiş olsa da Tanrılar Meclisinden çalınan ateşi kabul eden insanlara da öfkelidir Zeus ve onlardan intikamını da şu şekilde alır: Hephaistos’a balçıktan bir kadın figürü yaptırır, ardından da ona ruh verir, artık Pandora yaratılmıştır. Pandora Antik Yunan'ın ilk kadınıdır ve bir tanrıça kadar güzel olan Pandura’yı, Prometheus’un ikizi olan Epimetheus‘a elinde bir kutuyla gönderir. Kapıda Pandora’yı gören Epimetheus, O’nun güzelliği ile büyülenir ve evine alır, hemen de onunla evlenir. Böylece kutuyu insanlar arasına sokan Zeus, Pandura’dan kutuyu açmasını ister. Kutu açıldığında ise, artık insanlar arasında mutsuzluk ve kötülükler tüm dünyaya yayılacaktır! Gerek Yeşim Ustaoğlu’nun filminde anlatılan bireylerin dramatik ironisi gerekse Yunan efsanelerindeki Tanrısal öykülerin, günümüzün kirli para sirkülasyonuna başlık olması kuşkusuz boşuna değil. Son iki yüz yıllık Kapitalizm tarihinin iki kırılma noktasını temsil eden 1870-1914 yıllarındaki uluslararası mal ve finans piyasalarındaki devlet odaklı ve altın referanslı perspektifin 1980’li yıllardan sonra çok uluslu şirketlerin başat sermaye hareketliliği paralelinde serbest ticarete evrilmesi, yaşanan acımasız rekabetinin vergi boyutunda ciddi fragmantasyonlara yol açmış, vergi cenneti sözcüklerine indirilen ve küresel yoksulluğu artıran bir olguyu yaratmıştır. Bu elbette, yasal olarak kazanılan gelir kalemleri için sözkonusudur ancak hepimiz biliyoruz ki bu, illegal kazançlar için sıklıkla kullanılan ve yasal olarak verilmesi gereken vergi dışında haksız ve kaynağı kanıtlanamayan gelirlerin gizlenmesi için de başvurulan bir yöntem haline gelmiştir. Son 20 yılın OECD ve UNCTAD raporları bunun sayısız örnekleri ile doludur ve küresel boyutta bireyler ile şirketlerin vergi cenneti ülkelerde tuttukları 9 trilyon dolarlık hesapları neredeyse dünya GSYİH’sinin %7’sine eşittir. Bu rakamın küresel gelir eşitsizliğine yönelik negatif çarpan etkisi, 1980 sonrasının neoliberal politikaların, insanlığa sosyoekonomik faturasıdır... Küreselleşme sonrası kurgulanan sermayenin akışkanlığına eklemlenen vergi cennetleri ya da offshore kurumsal ve bireysel hesapların artışı, vergiyi minimalize etmekte, vergi geliri düşen ülkelerin kamusal ihtiyaçlarına yönelik harcama potansiyelini düşürmekte ve küresel gelir dağılımını dolayısı ile adaletini bozmaktadır. Üstelik buna zemin hazırlayan vergi cenneti ülkelerden önemli bir kısmının, demokrasi ve insan hakları söylemlerini en fazla haykıran İsviçre ve Lüksemburg gibi gelişmiş batı ülkelerinin olması bir başka trajedidir. Sonuç olarak, Panduranın kutusundan çıkan bilgiler bazı ülkeleri sarssa da çözüm, küresel boyutta kirli para dolaşımını engelleyecek kurumlar ve yasaların ihdası olmadan çözümlenecek gibi görünmüyor! Artık, insanlık pandemi sonrası küresel iklim değişikliklerinden habitat daralmasına, insan hakları sorunlarından demokrasiye, kitlesel yoksulluktan kirli para trafiğine kadar palyatif çözümler aşamasını geçmiş, radikal çözümlere odaklanması gereken zamanları yaşamaktadır.