MAYISHAZIRAN2023
Prof. Dr. Levent Kırılmaz
İçsel zenginlik
İÇSEL ZENGİNLİK
Gerçek zenginlik sadece ruhun içsel zenginliğidir.
Geri kalan ne varsa, kazançtan çok dert getirir.
(Arthur Schopenhauer)
Çoğumuz eksikliklerimize odaklanan bir düşünce yapısına sahibiz. Sahip olduklarımızın farkında olmaktansa sahip olmadığımız her şeyi takıntı haline getiririz. Şükretmek, hakiki servete yaklaşmanın şüphesiz ki en iyi yoludur. Pek çok şeyde olduğu gibi zenginlik kavramı da çarpıtılmış ve esas anlamından uzaklaştırılmıştır.
Doğada zenginlik, her şeyden önce denge ve saygı demektir. Bu ahengi bozmadan hâlihazırda etrafımızda olanın değerini bilmektir. Böylelikle doğa bize olanaklarından daha fazlasını sunabilir. Zenginlik parayla, eşya ile hatta güç edinmeyle eşanlamlı değildir. Zenginlik, eksiklik ya da içimizde sonsuz bir boşluk hissi olmadan bir bütün olduğumuza inanmaktır. Güçlük yaşadığımız zamanlar bu içsel zenginliğimizi hissetmenin her zamankinden daha gerekli olduğu zamanlardır. Yeterince şeye sahip olduğunu bilen kişi zengindir. En yüksek spiritüel değerlerden biri zenginliği akıllıca, bilgelikle ve sevgi ile kullanabilmektir.
Her şey içeriden gelir. Para bile içeriden gelir. İçeriden üretilir.
Nasıl mı? Ona sahip olmadığın yanılsamasını yok ederek.
Dışarıdan sebebi olmadığın hiç bir şeyin bulunmadığını “fark ederek.”
Yalnızca sorumluluğunu üstlendiğin şeye sahip olabilirsin.
Tıpkı sevgi gibi, finansal güç de bu prensibe itaat eder.
Servetin, kendi içinde üretebildiğin zenginlikle kuruşu kuruşuna denktir.
İçsel sorumluluk ve korkusuzluk tüm sınırları yok eder.
Bu yüzden, akla gelebilecek tüm servet ve zenginliklerin kaynağıdır.
Her şey içeriden gelir.
(Ellio D’Anna)
İçsel zenginlik, özgürlüğün ve mutluluğun en esaslı unsuru olmayı her devirde ve her ortamda sürdürür. Mutluluğa ulaşmada yüksek sosyete yaşamından, zevk ve sefadan daha yanlış bir yol seçilemez. Bu yaşam, bizi sevincin, hazzın, zevkin birbirini izlediği bir yaşantılar yumağına dönüştürmeyi amaçlar. Bu sırada hayal kırıklığının ortaya çıkmaması ise mümkün değildir.
İnsanoğlu neredeyse, orada para sevgisi de vardır. Hiçbir maddi olanak iç zenginlik kadar insana mutluluk ve huzur veremez, ayrıca maddi olanakların verdiği mutluluk da geçicidir. Oysa iç zenginliğin verdiği mutluluk ve iç huzur kalıcıdır. İç zenginlikten yoksun insan zengin olabilir ama mutlu olamaz. İç zenginliğe sahip insan ise hem zengin olabilir hem de mutlu olabilir, hem zenginliği, hem de mutluluğu ikisini birlikte yaşayabilir. Esas zenginlik içimizdedir ve bunu keşfetmek bize düşer. Zenginlik bir bilinç durumudur. Zenginlik durumumuzu, varlık bilincimizi arttırarak, parayla ve çalışma ile ilişkimizi düzelterek sağlayabiliriz.
İçsel zenginliğin temelinde manevi hisler, sahip olduklarının farkında olmak, onların kıymetini bilmek vardır. Hayata hangi perspektiften bakarsak, öyle şekillenir. Onu şekillendiren de bizim beynimiz, zihin haritamızdır. Gerçek zenginlik daha çok mala sahip olmak değil, daha az şeye ihtiyaç duymak ve aslında ne kadar çok şeye sahip olduğunuzun farkına varmaktır. Spiritüel açıdan ideal olan, bize yetecek kadar şeye sahip olmak ve bu kadarının yeterli olduğunu bilmektir. Dünyanın doğal zenginliklerinin farkına vardığımızda kişisel varlık birikimi yapmaya ihtiyaç duymayız. Bütün dünya bizim bahçemizdir. Zengin yaşamak, dünyada sezgilerimiz açık bir şekilde, kendimizi her an sevgiye hazır halde dolaşmaktır.
Başkalarına verdiğiniz zaman aslında kendinize verirsiniz. Verdiğiniz daima size döner. Ektiğinizi daima biçersiniz. Yaşam, verilir, alınmaz. Bugünkü başarı ölçüsünü aldıklarımız tayin ediyor, para, güç, sahip olduğumuz şeyler. Yeniçağda ise başarımızı aldıklarımız değil verdiklerimiz belirleyecektir. Başkalarının kazanmasını sağladığınız zaman siz daha fazlasını kazanırsınız. Gelecekte, artık bireysel kazançlar için değil bireysel gelişim için yatırım yapılacaktır.
BABA VE OĞUL
Toprak sahibi adam bir akşam oğlunu yürüyüşe çıkarmış. “Benimle gel, sana hoşuna gidecek bir şey göstereceğim” demiş.
Güneş batmaya hazırlanırken tepeye tırmanmışlar. Zirveye vardıklarında ağustos böcekleri uzun otlarda şarkılarını söylüyorlarmış ve ağaçlardaki her yaprak ince, altın bir ışıkla parlıyormuş. Adam abartılı bir jestle oğluna aşağıda uzanan ülkeyi göstermiş.
“Gördüğün her şey, bütün tarlalar, bacası tüten her ev, nehirdeki değirmen, orman, hepsi benim ve bir gün senin olacak. Topraklarımızın zenginliğini iyice seyret.”
“Hepsi gerçekten senin mi?” diye sormuş oğlu.
“En küçük ot parçasına kadar” demiş babası.
“Biz çok zenginiz baba, kendimi çok şanslı hissediyorum” demiş çocuk.
Ve ikisi tepede gururla durup zenginliklerini seyretmenin keyfini çıkarmışlar.
Bir hafta sonra köyden fakir bir adam oğlunu yürüyüşe çıkarmış.
“Benimle gel, nefes kesici bir şey göstereceğim” demiş.
Onlar da gün batarken aynı tepeye varmışlar. Gökyüzü rengârenkmiş. Tepede oturup aşağıdaki kötü seyretmişler. Adam abartılı bir jestle bütün yeryüzünü ve gökyüzünü oğluna göstermiş.
“Bak oğlum, tarlalara bak, bacası tüten evlere, nehirdeki değirmene, ormana, gökyüzünün muhteşemliğine. Bu güzellikler bahçesinde yaşama şansına sahibiz. Bütün bunlar bizim seyretmemiz ve tadını çıkarmamız için. Kalbin güzelliği görebildiği müddetçe dünyadaki en zengin insan olursun.”
Oğlu akşamın ışıklı renklerini içine çekmiş ve birlikte tepede durup gün batımını, sonra yıldızları seyrederek gökyüzünde okudukları hikâyeleri birbirlerine anlatmışlar.