EKIM2016 Avram Ventura
Kıyaslama
Geçenlerde, okuldan bir arkadaşımla buluştuk. Uzun süredir görüşmüyorduk. Doğrusu, konuşacak epey konu birikmişti; oysa arkadaşımın sürekli yakınmalarıyla geçti görüşmemiz. Kimi yakınları şöyle varsılmış, kiminin üç katlı villası varmış, kullandığı arabası eski modelmiş... İki saat süren birlikteliğimiz, benim için oldukça sıkıcı geçti. Bilindiği gibi, bu tür yakınmaların bir sınırı yok. Hele bu, bir eksiklikten değil, kıyaslamadan doğan yakınmalar ise... Denilebilir ki, yaşantında hiçbir tutku, hiçbir hırs olmayacak mı?.. Daha iyisini, daha güzelini aramaktan sürekli kaçınacak mısın?.. Tekdüze bir yaşam mıdır aradığın?.. Kesinlikle hayır, yerine göre her şey gerekli. Ya da, gerektiği kadar her şey! Kendi olanaklarım içinde, bedensel ve maddesel gücümü çok zorlamadan. Bunun ötesinde ya sağlığım bozulabilir ya da istemeden de olsa, çevremdeki insanlarla karşı karşıya gelebilirim. Kuşku yok ki, elimizdeki olanakların her zaman daha iyisi, daha üstünü, daha güzeli olacaktır. En başta şu konuda anlaşalım: Teknolojinin ortaya koyduğu yeni buluşların hızına yetişmemiz olanaksız. Bu gerçeğin bilincindeyken, tutku derecesinde çok şeye sahiplenmeye çalışmak, onları elde etmek için çaba harcamak, pek akıllıca olmasa gerek. Yine de kendimizi, zaman zaman bu rüzgâra kaptırmıyoruz desek yalan olur; ama önemli olan biraz önce söylediğimiz gibi duracağımız noktayı bilmek, ölçüyü kaçırmamak. Yoksa bütün yaşantımızı alt üst etmek işten değildir. Yogi Bhajan bir yazısında şu örneği verir: Arabayla yolculuk eden bir adam, bir atlıyla karşılaşmış. Kendi durumuyla kıyaslayarak atlı yolcuyu küçümsemiş. Atla yolculuk eden ise eşek sırtında gezen birisini görmüş. “Şu adama bak, gerçekten çok yoksul.” diye düşünmüş. Eşekle dolaşan adam, yürümekte olan birine rastlamış ve “Zavallı adam, bütün gün yürümek zorunda.” diye içinden geçirmiş. Yürüyen adam, ayağı kırık birini görmüş ve “Ne büyük bir felaket!” demiş! Yaşam boyunca birçok şeyin nedenlerini bilmeden sürekli kendimizce değerlendirmeler yapıyor, kıyaslamalarda bulunuyor, varsayımlar geliştiriyoruz. Bir başka deyişle gördüklerimize, duyduklarımıza odaklanıyoruz. Gözden uzak tutmamamız gereken şöyle bir konu da var: Eşlerden birinin, kendini iş ya da ev çevresinden biriyle kıyaslamaya kalkması, ulaşamadığı kimi tinsel ya da maddesel olanaklar için tartışmaya girmesi, zaman içinde eşler arasında düşmanlıkları, ayrılıkları gündeme getirmektedir. Yıllar önce ünlü bir işadamının konuşmasına katılmıştım. İzleyicilerden biri, işadamına, onun ortağıyla uzun yıllar nasıl birlikte ve uyumlu çalıştıklarının gizini sormuştu. Önem sırasının başında değilse de, saydığı etmenlerden biri ilgimi çekmişti: Biz demişti, ailecek hiç görüşmeyiz! Özellikle eşlerimizi bir araya getirmemeye çalışırız. İlk şaşkınlığımdan sonra, bu konu üstünde düşündüm. Bozulan ortaklıkların bir kısmının nedeni olarak, eşlerin kendilerini diğer ortağın eşiyle kıyaslamalarından ve bunun sonucu olarak, gereksiz kavgaları başlatmalarından kaynaklandığını gözlemledim. Demek ki diye düşündüm, bu ortaklar, daha ortaya çıkmadan, ilerde doğabilecek kimi çekişmelerin önünü kesebilmişler. Şu da var: Çoğumuz, ayağımızı yorgana göre uzatmak yerine, ayağımıza göre yorgan arama tutkusu içinde oluyoruz. Bu gün doyuma ulaştığımızı sandığımız nokta, bir süre sonra o duruma alışmamız nedeniyle, doyumsuzluk noktası olarak önümüzde saplanmış duruyor. Aslında bana göre amaç, bireysel olarak kendimizi yetkinleştirmek. Eksikliklerimizi, sivri taraflarımızı bir heykeltıraş sabrı ve ustalığıyla düzelttiğimiz sürece, bu olumlu gelişme ister istemez yakın çevremize de yansıyacaktır. Somut olarak görebileceğimiz, kendi benliğimizdeki gelişmedir! Bir kıyaslama gerekiyorsa; iç dünyamızdaki zenginlikler, erdemler, güzellikler için olsun; geçici maddesel değerler için değil!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.