KASIMARALIK2025 Avram Ventura
Yapabiliriz
YAPABİLİRİZ Kimi zaman kulağıma çalınan bir sözcük ya da bir söz, okuduğum bir dize, sıradan bir görüntü, düşüncelerimi tutuşturacak birer kıvılcım olabiliyor. Nitekim bir süre önce Amerikalı roman yazarı Paul Auster’in şu sözü beni konu üstünde sorgulamaya yöneltti: “Bir bakıyorsun, hayatta yapmam dediğin şeyin başrolündesin.” Bu sözü okuduğumda, o an şunu düşündüm: Acaba ben de zaman zaman aynı duruma düşüyor muyum? Öncelikle şunu ya da bunu hayatta yapmam diyecek denli olumsuz bir yaklaşım içinde olmadığımı sanıyorum. Bu yaşıma değin, kim bilir hangi konularda kendimce uyguladığım kural ve alışkanlıkların sınırları içinde yaşantımı sürdürmüşüm. Pandeminin bir karabasan gibi hayatımıza girmesiyle, kendimizi önemli bir değişimin içinde bulduk. Öyle ki her alandaki ilişkilerimiz, bireysel davranışlarımız, günlük alışkanlıklarımız bu süreç içerisinde giderek farklılaşmaya başladı. Geçmişte yaşanmış, romanlara konu olmuş benzeri bir olayın bir gün hayatımıza gireceği, doğrusu hiç kimsenin aklının ucundan olsun geçmezdi. Diğer ülkelerin insanları ile birlikte, yaşadığımız zorunlu koşullarıyla, bunu da görmüş olduk. Evde hiç oturamam, bütün gün yüzümde bir maskeyle dolaşamam, yakın çevremden, arkadaşlarımdan, sanat etkinliklerinden uzak duramam diyenler, gönülsüz de olsa uzun bir süre bu duruma katlanmak zorunda kaldılar. Auster’in dediği gibi, hem de kendi senaryomuzda, başrolde bir yer alarak… Yakın çevremden gördüklerime, okuduklarıma, izlediklerime dayanarak söylüyorum: “sen yapamazsın”, “senin elinden gelmez”, “sakın elini sürme” gibi sözlerle çocuklarını deneyimlerden uzak tutan ailelere, üzülmekten başka elimden bir şey gelmiyor. Bu tür bir yaklaşımla hem onların her türlü becerilerini geliştirmelerine engel oluyorlar hem de başarı yolundaki geleceklerini karartıyorlar. Doğal olarak hepimizin çok farklı bir alanda yetenekleri vardır. Bu içimizdeki cevherin deneyimlerle işlenmesi, sürekli bir çalışmayla geliştirilmesi sonucunda bir başarı elde edebiliyoruz. Oysaki daha ilk adımlarımızda, yakın çevremizin koyduğu engelleri aşamadığımızda inancımızı yitirir, mutsuz olur, yeni bir çaba harcamak için kendimizi hiç zorlamayız. Başarı hiçbirimize altın tabakta sunulmuyor. Bu yolda mutlaka alın teri dökeceğiz, tökezleyeceğiz, belki de bir yerimizi kıracağız. Yine de ayağa kalkıp hedefimize doğru ilerlemekten geri kalmayacağız. Bunu yalnızca kendi çabamızla yapacağız. Başkalarının yardımıyla da bir yere varabiliriz; ancak bu başarıyı kendi çalışmamızla elde ettiğimizde, ulaştığımız düzeyde daha sağlam tutunmuş oluyoruz. Birçok yazıda karşıma çıkan bu öyküyü okumuşsunuzdur: İyi niyetli ve yardımsever biri, kozasından çıkmaya çabalayan bir kelebek görmüş. Hemen kelebeğin yardımına koşarak, lifleri sıyırmış, kozayı aralamış ve onun çıkmasını sağlamış. Kelebek serbest kalmasına karşın, çırpınmış ve bir türlü uçamamış. Psikolog arkadaşı göz ardı ettiği gerçeği şöyle açıklamış: Kelebeğin kanatları, ancak kozadan çıkma çabalarıyla güçlenir ve uçuşa hazırlanırmış. Bu kurtulma çabasıyla aslında kaslarını geliştirmekle birlikte, kendini ayakta tutacak, güçlü kılacak, uçmaya hazırlayacak hareketleri öğrenmekteymiş. Yardımsever arkadaş, bu güçlenme çabasında ona engel olmuş. Bu yüzden kelebek ne özgürlüğü bilmiş ne de yaşayabilmiş. Birçoğumuz, iyilik yaptığımızı sanarak kim bilir kaç kişinin gelişmesini, güçlenmesini engellemişizdir. Üzülmesinler, kırılmasınlar diyerek, başta çocuklarımız olmak üzere, deneyim kazanmadan onların hayata atılmalarını izlemiş, sonra da başarısızlıkları karşısında da üzülmüşüzdür. Elbette ki öncelikle gerekli olan eğitim verilmeli, hayata hazırlanmaları için her türlü olanak sağlanmalıdır; ancak bu hata yapmayacağımız, mutlaka başarılı olacağımız anlamına da gelmiyor. Önemli olan o hataları birer deneyim olarak kabul etmek ve yinelememektir. İnsanın kendi isteğiyle olduğu kadar, istem dışı karşılaştığı olaylar karşısında gösterdiği direncin bir sınırı yok. Bu yüzden yapmam ya da yapamam sözcüklerini kullanırken yalnızca kendi gücümüzü değil, istencimizi de ortaya koymuş oluyoruz. Auster’in sözüne dönecek olursak: Dileyelim ki her yapmak istediğimiz, bir dayatma ya da zorunluluktan değil, kendi özgür seçimimizle olsun!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.