Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Avram Ventura
Güçlü Sosyal Bağlar
Doğu Anadolu’nun aynı evi paylaşan ailelerin yaşamı bir yana… Yakın çevreme bakıyorum, artık zorunluluklar dışında böyle bir ortamı seçen hiç kimseyi göremiyorum. Çocukluğumda iki ya da üç kuşağın bir arada yaşadığı, birçok değerin paylaşıldığı evleri düşünüyorum da… Aynı bina içinde olmasa bile, birlikteliği sağlayan ortak avlular, bahçeler vardı. Ben, üç ailenin bölüştüğü bir ev ortamında büyüdüm. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni ekonomik koşullardı. Oysaki şimdi bırakalım bir ya da daha çok aileyi, belirli bir yaşa adım atan gençler, ayrı evlerde yaşamayı seçiyorlar. Doğrudur, değildir diye bunu tartışacak değilim. Her kuşak, içinde yer aldığı koşullar doğrultusunda, kendi yaşam şeklini belirliyor. Bu konuda yalnızca şunu söylemek istiyorum: Geçmişle kıyasladığımda, aile içindeki iletişim bugün en alt düzeye inmiştir. Bireyler arasındaki paylaşımlar, neredeyse sosyal siteler aracılığıyla yürümektedir. Birbirimizi daha az dinliyor, daha ender zamanlarda görüşüyor, kalabalıklar içinde daha çok yalnızlaşıyoruz. Saydıklarımızın altına, benzer birçok olumsuz etmen ekleyebiliriz. Bu sosyal bağların gevşemesiyle de duygusal alanlarımızın giderek yıprandığını düşünüyorum. Bu konuda okuduğum bir araştırmayı paylaşmak isterim: Roseto, Amerika’da, İtalyan göçmenlerin yaşadığı bir yerleşim alanı. Tıp literatürüne Roseto Etkisi olarak geçmesi, bu yerin ünlenmesine etken olmuş. 1961 yılında, Oklahoma Üniversitesi‘nden Prof. Dr. Stewart Wolf, bu yörenin doktoruyla yaptığı bir söyleşide önemli bulgulara ulaşmış. Şöyle ki: Bu kasabada, en yüksek riski taşıyan 55-65 yaşları arasında, hiç kimse kalp krizi geçirmemiş. 65 yaş üstündeyse kalp krizine bağlı ölüm oranı %1’i geçmiyormuş. Kasaba halkının sağlığı, ABD’nin ortalamasıyla kıyaslanamayacak ölçüde iyiymiş. Dr. Wolf bunun nedenlerini araştırmaya başlamış. Herhalde çok sağlıklı besleniyor ve spor yapıyorlar, diye düşünmüş. Oysa bol şarap ve filtresiz sigara içiyorlar, gaz ve toz dolu taş ocaklarında çalışıyorlar. O zaman beslenmelerine dikkat ediyorlardır, demiş. Doktor, halkın çok yoksul olduğunu zeytinyağı bir yana, etlerini en ucuzu olan domuz yağında kızarttıklarını söylemiş. Bu yüzden de hepsinin günümüz ölçülerine göre aşırı şişman olduklarını görmüş. Dr. Wolf daha çok meraklanmış. Yaptığı araştırmalarda şu sonuçlara varmış: Bulduğu en önemli şey, kasabalıların kurduğu çok güçlü sosyal bağlar olmuş. Roseto halkının bireyleri arasında gelir uçurumu olmadığı gibi, her biri paylaşımcı, üzüntü ve sevinçlerinde tek yürek olabiliyormuş. Yaşlılar, toplumda büyük saygı görüyor, kurdukları sofralar sadece mideleri değil, ruhları da besliyormuş. İnsanlardaki güven duygusu yüksek ve stres düzeyi çok düşükmüş. Daha da önemlisi, yöre halkı gösteriş tutkusuna tümüyle karşıymışlar. Giysilerle, evlerle, arabalarla kendilerini diğerlerinden farklı ve üstün kılmaya çalışmak, Roseto’da çok ayıp sayılıyormuş. Dr. Wolf, sağlıklı yaşamın bize, yalnızca beslenmemizle ilgili değil, güçlü sosyal bağların ne denli etkili olduğunu göstererek çalışmalarını kanıtlamıştır. Bu araştırmanın yayınlanmasının üstünden yıllar geçmiş. Kasabanın gençleri büyük kentlere okumaya, çalışmaya gitmişler. Çoğu iyi paralar kazanıp geri döndüklerinde, Roseto’nun merkezinin dışında, yüzme havuzlu, lüks evler inşa etmeye başlamışlar. Artık üç kuşak bir arada yaşamıyorlarmış. Ortak sofralar dağılmış, aralarında gençlere örnek olacak, onlara yol gösterecek yaşlılar da yokmuş. Sonuçta bu kasabadaki insanlar da başkaları gibi yaşamlarını sürdürmeye, onlar gibi ölmeye başlamışlar. Kısacası, onların da artık kıskanılacak bir şeyleri kalmamış! Roseto etkisinin araştırma alanı bize uzak görünse de, çevremizi gözlemleyerek sosyal bağları güçlü olan insanların yaşama nasıl daha olumlu bir gözle baktıklarını, nasıl daha mutlu ve sağlıklı olduklarını görebiliriz. Bu yüzden teknolojik gelişmelere, yükselme tutkusuna, daha kaliteli bir yaşam düzeyine uzak kalalım diyemem; ancak insan ilişkilerini de en sıcak şekilde korumamız gerektiğini söyleyebilirim.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.