Bulunduğu sayı belirtilmemiş.
Avram Ventura
Eleştiri derken...
Geçenlerde katıldığım bir toplantıda, arkadaşımı yılgın, süngüsü düşmüş bir durumda görünce ilk aklıma gelen onun yaşıyor olabileceği bir sağlık sorunu oldu. Soran gözlerle baktığımda,
-Hiç sorma dedi, kendimi tutmasam ağlayacağım! Belki o zaman boşalabilirim. Canımı sıkan şu oldu: Sabah yönetim kurulu toplantımız vardı. Onlara, uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir proje sundum. Daha bunu doğru dürüst incelemeden, herkes bir tarafından yeterince eleştirdi. Haklarıdır, buna bir diyeceğim yok; ama asıl üzüldüğüm yanı, içlerinden biri olsun yapıcı bir öneri getirmedi. Onlar yalnızca projemin kendilerine göre kusurlu yanlarını ortaya koymaya çalıştılar.
Arkadaşımı yatıştırmaya çalışırken, toplum olarak eleştirmeyi ne kadar çok sevdiğimizi, birinin açığını yakaladığımız anda, hemen zehirli oklarımızı savurmaya başladığımızı söyledim. Bu tür bir sorunun yalnızca onu değil, hepimizi ilgilendirdiğini, evimizde, işyerimizde, daha da önemlisi tüm kitle iletişim araçlarında bunun örneklerini her zaman gördüğümüzü dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Sözlerim ne denli etkili oldu, bilmiyorum.
Düşünürsek, anlamadığımız konularda bile birbirimizi eleştirmekten hiç geri kalmadığımızı görüyoruz. Çoğu kez farkında olmadan konuya olumlu yönden bakmak yerine, başkalarının olumsuz noktalarını bulup ortaya çıkartmak için özel bir çaba harcıyoruz. Öyle ki bu, kimimizde bir saplantı haline geliyor, karşımızdaki insanı iyiye yönlendirmekten çok kendi bireysel eksikliklerimizi, duygusal sorunlarımızı onun üstünden doyurmaya çalışıyoruz.
Kitle iletişim araçlarının çalışanları tarafından sıkça eleştirilen John F. Kennedy, yeri geldiğinde, çevresindekilere şu öyküyü anlatırmış: Televizyon ve basının her zaman gündeminde yer alan çok ünlü bir beysbol oyuncusu varmış. Bu oyuncu, topa vururken hiç hedefe denk getiremediği gibi, köşe noktasından yaptığı atışlarda gol kaçırmazmış. Çok hızlı koşar, oyunda hiç hata yapmazmış. Belki tüm zamanların en iyi oyuncusu olabilirmiş, ama kitle iletişim araçlarına açıklama yapmaktan, bir türlü oynamaya fırsat bulamamış!
Öykü size hiç yabancı gelmedi değil mi?
Daha doğrusu tanıdık gelen öykü değil, bu öykünün kahramanı! Her gün onun benzerlerini, çevremizde o denli sık görüyoruz ki... Yapmadıklarını, yapamadıklarını sürekli kendi başarıları gibi anlatanlar, belki bir zaman inandırıcılıklarını sürdürebilirler. Kuşkusuz, çevresi o kişileri yeterince tanıyıncaya kadar... Sonradan yalnızca alay unsuru olmaktan öteye geçemezler. Bunları bir yana bırakalım. Eleştiriden söz ediyorduk. Aslında bizi sıkan karşılaştığımız olumsuz yaklaşımlardır, yoksa yapıcı eleştirilere her zaman gereksinimimiz var. Örneğin, bir sanat ya da yazın ürünü, her zaman eleştirel bir gözle ele alınabilmelidir. Bu yaklaşım, yapacağımız yeni çalışmalar için mutlaka yol gösterici olacaktır. Söylediklerimizde, davranışlarımızda bir eksiklik varsa, yapılan uyarılar onları düzeltmemiz için gereklidir.
Kendi payıma, bir eleştiride bulunurken gülmecenin gücünden de yararlandığımı söyleyebilirim. Bu şekilde olumsuz kimi sözlerin yaratabileceği gergin havanın yumuşatılması ile birlikte, yapılan esprideki vurguya odaklanması sağlanarak amacıma daha çabuk ulaştığımı düşünüyorum.
Kuşkusuz bunları dile getirmenin de, ayrı bir sanat olduğunu söylemeye gerek yok. Üzmeden, kimsenin hevesini kırmadan, küçük düşürmeden, her zaman uygarca bir yaklaşımla...
Hatta kişinin ya da yapılan çalışmaların olumlu yanlarını da gösterip beğenimizi ortaya koyarak, yüreklendirerek...