Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Avram Ventura
Düşüncelerimizin Gücü
Bir gençlik arkadaşımı anımsıyorum. Kim bilir kaç yıl oldu izini yitireli... Kuruntulu, söylenenlerden çok çabuk etkilenen bir çocuktu. Bu yüzden zaman zaman ona takılmadan edemezdik. Hani bilinen bir şaka vardır: Birlikteyken bütün arkadaşlar bir anda suskunlaşırdık. Sonra onun yüzüne bakarak renginin soluk göründüğünü, elimizi alnına koyarak da hafif bir ateşinin olduğunu kaygılı bir sesle söylerdik. O arkadaşımız, bir süre sonra kendini kötü hissettiğini öne sürerek bizden ayrılır, eve yatmaya giderdi. Kimi zaman bu şakanın gerçeğe dönüştüğünü de anımsarım. O zamanlar bir oyundu bu yaptığımız, oysa şimdi bunu daha farklı görebiliyor, verilen tepkiyi anlayabiliyorum. Diyebilirim ki, düşünce gücü bedeni olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebiliyor! Bir kitapta okumuştum: Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyormuş. İşçilerden biri bir vagonu temizlerken, diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışarıdan kilitlemiş. Biraz sonra tren hareket etmiş ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda durmuş. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülmüş; oysa bir bakmışlar ki, vagon normal ısıdaymış, yani dondurucuya geçirilmemiş. Kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için, beyin de şartlarını hazırlayıp, donmanın tüm belirtilerini göstererek bedeni buna uydurmuş. Bu olayı okurken, 'nasıl olur?' diye tepki verebiliriz; ancak bedenin sınırsız gizlerini çözmek, bazı sorulara yanıtlar bulmak o denli kolay değil! Kimi umutsuz hastalıkları irade gücüyle yenenlerden tutun, ateşte çıplak ayakla yürüyenlere, bir mezara diri diri gömülüp sağ kurtulanlara kadar doğal göremeyeceğimiz birçok olay herkesin gözü önünde gerçekleşebiliyorsa, bu da çok farklı değil. Öyle ki, yaşam öykülerini okuduğum kimi insanların karşılaştıkları sert doğa koşullarına, sosyal ve siyasal baskılara ya da uzun süren işkencelere nasıl direnebildiklerini düşünürdüm. Oluyormuş! Dileriz kimse bu tür kötü anlar yaşamasın, beden ve zihnini gücünün çok üstünde zorlayarak ölüme meydan okuma durumunda kalmasın, ama oluyor! Böylesi ağır, yaşanılması olanaksız görünen koşullarda, insanın gösterebileceği olağanüstü direnci kestirmek gerçekten zor! Bu yaşama direnenlerin tersine, korkularını yenemeyerek sürekli ölümü düşünen, nerdeyse ona davetiye çıkaran insanlar, genelde bu sonucu kendileri hazırlıyorlar. Adamın biri yolculuğu sırasında bilmeden kendini cennette bulmuş. Çevresini büyük bir beğeniyle izlerken yorgun düşmüş, gözleri ağırlaşmış. En yakınındaki bir ağacın gölgesine uzanıp uyumuş. Uyandığında bakmış ki karnı zil çalıyor. 'Ah, demiş, ne olurdu güzel yiyeceklerle dolu bir sofra olsa da bu ağacın gölgesinde yeseydim!' Bir inanışa göre gölgesinde uyuduğu ağaç dilek ağacıymış ve altında ne dilenirse yerine gelirmiş. Nitekim adam yiyecek isteyince önüne en güzel bir sofra kurulmuş. Açlıktan midesi kazınan adam hiç düşünmeden yemeklere saldırmış. Biraz sonra içecek bir şeyler isteyip de bir anda sofraya gelince keyfi kaçmış, kuşkuları çoğalmış. Sesli olarak düşünmüş: 'Düş mü görüyorum, yoksa çevremi hortlaklar mı sardı?' Daha sözlerini bitirmeden hortlaklar çevresinde gezinmeye başlamış. Bu kez korku içinde, 'Galiba ölüyorum!' der demez de ölmüş. Öykü bana William Shakespeare’in şu dizelerini anımsattı: 'Düşüncelerin neyse hayatın da odur Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.' Biliyorum, değiştir demek kolay, ama hangimiz bunu istediğimiz gibi yapabiliyoruz? Çoğu kez saplandığımız bir düşünce doğrultusunda yaşantımızı kuruyor, onu bir ömür boyu aynı şekilde sürdürüyoruz. Aklımız kimi zaman yanlış bir yolda olduğumuzu söylese de, buna ister bilinçdışı, isterse kopamadığımız alışkanlıklardan diyelim, eski davranışlarımızdan geri kalmıyoruz. Aslında yeni düşüncelere açık olalım derken, buna düşlemlerimizi de katmak gerekir. Düşlem yoksunu bir yaşam sürüyorsak, düşüncelerimiz her yönüyle renksiz ve ruhsuz kalacaktır. Bu, yalnızca sosyal yaşantımızla ilgili değil kuşkusuz. İş yaşantımızdaki başarımız da, farklı bakış açıları geliştirmemize bağlı olmaktadır. Bırakalım herkes nasıl isterse düşünsün, sonuçta kendi yaşantısını olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkileyecektir. Kişi deneyimlerinden bir ders çıkaramıyorsa, verilecek öğütlerin zaten hiçbir yararı olamaz.