Bulunduğu sayı belirtilmemiş.
Hikmet Savatlı
Sevgisizlik ayrılıktan daha zor, Biliyorum…
Ömür boyu sürecek bir şarkıydın sen ve senin ümüğünü sıktılar!
Şubat ayındayız, yılbaşından bu yana; mevsimler, vitrinler ve hayatlar değişti. İnsan doğası gereği her sabah aynı dünyaya farklı düşünceler ve gündemler ile uyanıyor. Yarın yaparım dediğin her işi yapma günüdür 'o gün'. İnsan sabah rutinlerinin haricinde bir etken olmadan otomatik olarak işler. Uyanırsın, üzerine bir şeyler giyersin, tuvalete gidersin ve sonrasında kimine kahve, kimine çay. Afyon patlaması, sıkıntılı bir süreçtir ve gecenin nasıl bittiği ile doğru orantılıdır.
Değişmeyen tek şey değişimdir.
Her gün sürekli değişerek farklılık gösteren insan bünyesi aşkın büyüsü ile daha bir karmaşık içinden çıkılması güç bir duruma bürünür. Şubat ayı itibarı ile vitrinlerden anladığın üzere âşık olmalısın! Çünkü olamama durumun söz konusu değildir. Her şey kırmızı ve pembe tonlarında çalışırken senin haleti ruhiyen kimsenin umurunda değildir, olmayacaktır da!
Peki, hep aşk mı olmalı insanın hayatında? Elbet olmalı, çünkü hepimizin buna ihtiyacı var! Aşk kaç beden giyer? Nelerden hoşlanır? Nasıl elde edilir? Nasıl yaşanır? Bütün bu soruları havada asılı bırakıyorum. Zira arayış içinde olman gereken aşk karşılık beklemeden saf duygular ile ayağını yerden kesecek şekilde olmalı.
14 Şubat günü sevgilisi olmayanlar, ayrılık acısı yaşayanlar, hiç kavuşamamışlar ve dünyadan bir haberdar olanlar gibi grupları içinde barındırır. Bu gurubun fertleri; O gün elinde çiçek olup, ayakları yere değmeden sevgilisi ile buluşmaya gidenlere anlamsız gözlerle bakılarak yaftalama eylemine girerler. Söz gelimi bu kişilerin trajikomik tarafı kendileri vakti zamanında aşk yaşamış ama sıradanlaşmış kişilerdir.
Aşk sıradanlaştırılmamalı, yok sayılmamalı ve 'mış' gibi yapılmamalıdır. Eğer âşık değilsen, kalbin çarpmıyorsa bunu aşk duyduğun kişiye söylemelisin. Aksi takdirde avucunun içine kalbini koyan kişinin kalbine beton döker onu sönmüş bir Yanardağ’a çevirirsin. Etrafında bu tarz insanları hep mutsuz oluşlarından aşka inanmamışlıklarından tanırsın.
Ben genelde, başta sevgililer günü olmak üzere, senede bir gün hatırlanan her güne karşıyım. Sevgiline çiçek almak, onunla vakit geçirmek, yemeğe gitmek, ona hediye almak için sadece ve sadece Şubat’ın 14’ünü bekliyorsan zaten aşk’ı hak etmiyorsundur. Fakat ne yazık ki yapılan propaganda gereği illa o gün her şeyin yapılması gerekiyor.
Ne kadar ekmek o kadar köfte! Değildir aşk.
Aşkın sınırları yoktur bunu kabul edelim ve hayatının her evresinde içinde bulunduğun durumdan fayda etmek isteyen insanların varlığından şüphe duymayalım. 14 şubat günü 15- 20 lira olan en kırmızısından çiçeklerin fiyatı birden bire sessiz sedasız 5 liraya iner. Hani geçen sevgililer gününde binbir para verip tanımadığın sekiz başka insanla oturduğun sevgililer günü eğlencesi? Tabi ki o da ertesi gün beşte bir fiyatına.
Salavat kuvvete bağlıdır ama aşk değildir! İster bir ister bin çiçek al eğer o çiçeğe bir anlam yükleyemiyorsan vereceğin mesaj havada asılı kalır. Sevgiliyi anlatmanın onca yolu var mesela: dünyanın bütün çiçeklerini sevgilinin kucağına koyduğunda vereceğin mesaj sence seni o kadar çok seviyorum ki; dünyanın bütün çiçeklerini sana aldım! Ve ya çiçek değil dünyanın bütün mücevherlerini aldım, işte öyle seviyorum seni mi denmelidir? Bu mantık ile cebinde paran yoksa sevmek ikinci bir emre kadar yasaktır! Kalp kapıları kilitlenerek anahtarlar dipsiz kuyulara atılacaktır. Sonuç? Beton kalpler dünyasına bir yolcu daha var! Hayır…
Bu böyle olmamalı, aşk maddiyat üzerine inşa edilecek bir duygu değildir. İstersen bu sevgililer günü (ki bence onu beklemeden yaparsan daha bir romantik olacaktır) sebepsiz yere bir çiçek al sevgiline. Başka bir gün bu gün yemeği dışarıda yiyelim de karına, şöyle güzel bir restoranda baş başa yemek ye. Sevgilin ile maça gitmek için aynı takımı tutmanız da gerekmez, bir kaçamak ile tuttuğu takımın maçına gidin. Birlikteliğinizin, mutluluğunuzun yanına güzel anılardan bir çerçeve yapın ve bunu aklınızın, kalbinizin en güzel yerine koyun.
Leyle ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi âşık olmayı bekleme kendi efsaneni yarat. Manzaralı bir yere git ve orda sevgilinin elini tut, yapabilirsen bir şiir ezberle ve ona oku. Ben şiir ezberleyemem deme, fasıla gittiğinde Müzeyyen Senar gibi rakı kokan kaç dörtlük söyledin? Belki ikinizin bir şarkısı vardır ve sen el ele tutuşurken o şarkıyı çalarsın?
Sence anlattıklarım çocukça mı?
Her yiğidin bir yoğur yiyişi vardır, aşk güzel şeydir vesselam. Sen etrafındakilere bakma, gönlünce yaşa sevgini, karşılık beklemeden kalbindekileri haykır. Mutlu olursan çevrendekileri mutlu edersin bu bir nevi tedavi ve ruhani bir saadet zinciridir. Yeryüzündeki en saf duygu çocuklara aittir. Şatafatlı kelimelere, pahalı hediyelere gerek görmeden sana sevgisini gösterir. O yüzden aşkını bir çocuğun kalbi gibi konuştur.
Ne diyor Sezen Aksu? Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk…
Müslüman Sevgililer Günü kutlar mı o başka bir yazı konusu olsun…
Aşk ile kal.