Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Tutku Konuk Altındal
Büyük Akvaryumdaki Minik Çaresiz Balık
Bahar bir derecedir. Doğa uyanır, gündüzler uzar, havalar ısınır, işçıkışı yürüyüşler başlar, yünlü kazaklar/kalın montlar yerini tiril tiril ceketlere bırakır, botlar/çizmeler uzun bir süre çıkarılmamak üzere raflara kalkar, erguvanlar açar, laleler dikilir, kelebekler kozalarından çıkar falan filan… Ama o yaz yok mu(!) Hele ki benim gibi bebekliğinden beri yazları hiç şehirde geçirmemiş bir insansanız vücudun buna bir türlü adapte olamamasını garip karşılamazsınız. Hani nerede okullar kapanır kapanmaz buzdolabının fişini çekip çiçekleri komşuya/kapıcıya emanet şehri terk eden yurdum insanı? Ya da burada daha fazlası var da ben mi göremiyorum? Ne olursa olsun hiçbir yer İzmirim’in yerini tutmuyor. Buradakiler tası tarağı toplayıp gittiğinde bile trafikte birşey farketmediği için, bu insanların varlıkları yoklukları bir oluyor. En kötüsü de sanatçıların gitmesi oluyor. İzmir’e kıyasla çok daha fazla sanatsal etkinliğe / konsere / festivale ev sahipliği yapan bu megakentte artık ne bir doğru dürüst festival kaldı gidecek ne de kaliteli müzik dinlenecek bir sakin köşe! Hal böyleyken teselli bulunacak birşey de kalmıyor. Peki nedir bizim suçumuz? Bilen varsa söylesin. Büyük akvaryumdaki minik çaresiz balık olmak böyle birşey. Suçumuz çalışmaksa plazalar arasında betondan yüzümüze vuran kavurucu asfalt sıcağını yaşamanın da bir karşılığı olmalı. Şöyle boğazda bir yere gidip rakı-balık yapayım deseniz taksisinden-valesine otoparkından-teknesine hoooop maaşın yarısı gitti. Haftasonları zaten ayrı bir kaos. Şehirde kafasını sokacak yer bulana aşkolsun, civarda kalacak şekilde kafa dağıtalım desen “o kafayla dönülmez orada bir yerde kalalım” moduna geçiyorsun hoooop yine maaşın yarısı gitti. Bırak kalacak yer bulmayı, günübirlik gittiğin plajda 1 tane yastık bulmak bile imkansızlaşıyor. Ancak sabah erkenden kalkıp gideceksin ki şezlong lüksünü yaşayabil. Tabii o da trafikten varabilirsen. Biz ne zaman bu kadar kalabalık bir ülke olduk diye düşünüyor insan. Trafik demişken bir İzmirli olarak en zorlandığım ve hiç alışamadığın şeylerden biri de bu. Trafikte geçen saçma zamanının insanın sadece ömründen değil enerjisinden ve yaşama sevincinden de çalması… Kusura bakmayın ama boş yere harcanan zaman herkes için en değerli olan ve megakentlerde hiç düşünmeden çokça verdiğimiz birşey. Herşeyi geçtim hevesli ve mutlu bir şekilde haftasonu arabana binmiş gidiyorsun yanında en sevdiğin birlikte plan yapmışsınız, önce şuraya sonra buraya gidelim demişsiniz. Ama onun yerine arabaya binip etrafınızdaki metal yığınının içinde egzos ve lastik kokularına maruz kalarak iyice boğulmanız. Bu durum saatler ilerledikçe ve araba bir gıdım ilerlemedikçe sizin yaptığınız planların tek tek iptal olması, günün bitmesi, güzel havanın geçmesi. Sonra ne mi oluyor? Çok basit, saatlerdir arabanın içinde birşeylere yetişme telaşıyla farklı ruh hallerine bürünen çiftler yapacak birşey bulamayınca birbirine sarıyor. EE doğal olarak insani ihtiyaçları oluyor, susuyor, acıkıyor ve kavga ediyorlar. Şanslı olup birkaç deniz mili yol alarak adalara gidenler ise uzaktan son derece net görünen hava kirliliğinin içinde yaşadığının bilinciyle kısa bir süreliğine de olsa temiz havayı içine çekiyor. Bu mudur yani yazdan anladığınız?
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.