EYLUL2021 Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Dinlemeyi bilmek
Bakmak ve görmek arasındaki fark gibi işitmek ve dinlemek arasında da büyük bir fark vardır. İşitmek ve dinlemek birbirinden farklı kavramlardır. İşitmede sadece ses vardır, algılama yoktur. Oysaki dinlemede sesler bilinçli olarak ve isteyerek algılanır. “Güzel konuşmak” bir sanat olarak kabul edilirken “dinlemek” sanat olarak pek değerlendirilmemektedir. Evet, aslında dinlemek te bir sanattır. Ama bizlerin bu sanattan tam anlamıyla ne anladığını söylemek zordur. İnsanların pek çoğu dinleme niyetiyle değil cevap verme niyetiyle dinler. Ve bu yüzden dinlemek, ne yazık ki günümüzde unutulan bir sanat haline geldi. Günümüz şartlarının getirdiği koşuşturma ve zorlamalar yüzünden ne yazık ki dikkat süremiz azaldı ve dinleme kalitemiz de buna bağlı olarak düştü. Çok az kişi bu sanatı gerçekten iyi icra edebiliyor. Dinlemek, iletişimin ilk adımıdır, etkili dinlemeyen etkili konuşamaz. Bu çok basit bir gerçektir. Günümüz toplumunda egemen olan “ben her şeyi bilirim” yanılgısı aslında dinleyememekten kaynaklanmaktadır. İnsan bir kere dinlemeyi öğrenirse çok konuşmanın gerekli olmadığını da anlar. Dinlemek, yaşamın içinde çok önemli bir yer tutar. İyi bir dinleyici olmak, karşımızdaki dinlemek, kişisel olarak gelişmemizin çok önemli bir aracıdır. Etkili ve iyi bir ilişki kurmak için dinleme becerimizi geliştirmek zorundayız. İyi bir iletişim için ise iyi bir dinleyici olmak şarttır. Dinlemek, bir anlamda karşımızdakini önemsemektir. Dinlediğimiz kişiden kendimizi üstün görmemek gerekir. Her insanda mutlaka dinlenilecek bir nokta vardır. Dinleyerek, beklemediğimiz bir anda, beklemediğimiz kişilerden, beklemediğimiz şeyler öğrenebiliriz. Dalai Lama’nın deyişiyle, “konuştuğumuzda sadece bildiğimiz şeyleri tekrar ederiz; ama dinlemeye başladığımızda yeni bir şeyler öğrenebiliriz”. Dale Carnegie’ e göre de “dinlemek, gösterebileceğimiz nezaketlerin en yükseğidir”. Goethe, “konuşmak bir gereksinim, dinlemek ise bir sanattır” der. Dinleme sanatını uygulamanın temel kuralı dinleyenin tam konsantrasyonudur. Dinlerken konuşulanların dışında, zihnimiz anlatılan konuyla ilgili ve onu geliştirici düşünceler üretiyorsa işte o zaman etkin bir dinlemeden söz edebiliriz. Dinleyen kişi, dinlediği kişinin hissettiklerini kendi duyguları gibi hissedecek kadar güçlü bir empati kurma yeteneğine sahip olmalıdır. Empati kurmak ise sade kendimizle meşgul olmayı bir kenara bırakıp başka bir insanın dünyasına girmekle mümkündür. İyi bir dinleyici olmak için sadece susmak değil, o anlarda düşünmemek de gerekir. Aksi halde kafamızın içindeki küçük ses yargılayarak, eleştirerek, değerlendirerek, analiz ederek ve hatta bazen tartışarak büyük bir gürültü yaratır ve karşımızdakini duymamızı engeller. Karşımızdakinin sözünü kesmeden, vereceğimiz cevabı düşünmeden, can kulağıyla dinlemek gerekir. Karşısındakinin sözünü kesen insanlar kendilerinin daha zeki ve etkileyici olduğunu gösterme çabası içindedirler. Dinlemek karşınızdaki kişiyi tanımak için en iyi yoldur. Böylece konuşurken takındığı tutum, duygular, beden dili o kişi hakkında size çok şey söyler. Dinlerken tarafsız kalmak ve ön yargılı olmamak önemlidir. Aktif bir dinleyici olun, gerektiği yerlerde karşınızdaki kişiye sorular sorun. Yargılamak için bilmek, bilmek için anlamak, anlamak için dinlemek gerekir. Dinlemeyen insanın başkalarını yargılamaya hakkı yoktur. Söz söylemede yücelik aramayın, dinlemek söylemekten yeğdir. (Mevlana). Dinlemeyi bilmek önemli bir yetenektir ve sorunların çözümüne yardımcı olur. Nasıl söylendiğini değil, ne söylendiğini dinlemeye ve anlamaya çalışmak gerekir. İyi bir dinleyici, zamanının büyük kısmını dinlemeye, kalanını konuşmaya ayırmalıdır. Konuşulanları analiz edip bir fikre vardıktan sonra konuşulan konu hakkında etkili bir konuşma yapabilir. Bu yüzden iyi dinlemek iki basamaklı bir süreçtir: Önce konuşanın ne dediğini anlarız, sonra da ona bunu bildiririz. Yanıt vermeyi de atlamamak gerekir. Eğer konuşma sırası size geldiğinde onu aynen tekrar ediyorsanız iyi bir analiz yapamamışsınız demektir. Bazen dinledikten sonra bir şey söylemeniz de gerekmeyebilir. Size bir şeyler anlatan insanın hislerini anlamaya çalışır ve bağlantı kurmayı denersiniz. Dinlemek, aynı zamanda fedakârlık gerektirir, çünkü başkasının hikâyesini dinlerken sabırlı olunmalıdır. Bulunduğunuz ortamda size söz düşmüyorsa telaşlanmayın, aktif bir dinleyici olun yeter. Karşı fikirden olanlara kendinizi tamamen kapatmayın. Onları iyi dinleyin, cevap vermek için hazırlığınız tam olsun. Kendinizi dinlemeyi bırakıp karşınızdaki dinlemeye başlayarak onun kalbine giden kapıyı açmış olursunuz. Kendi sıkıntılarınızı düşünmeyi bırakıp karşınızdakinin acısını anlamakla gerçekten size söyleneni dinlemiş olursunuz. Bu özel anda en azından kendi hayatınızı değil, dinlediğiniz kişinin hayatını önemsemiş olursunuz. Dinlediğinizi belli etmeli ve duymayı istediğiniz için orada olduğunuzu göstermelisiniz. Dinlemek, insanları birbirine bağlar, size bilmediğiniz bir şeyi öğrenme fırsatı sunar. Yeni dünyalara ve duygulara açılma şansı verir. Dur dinle, hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın. (Kızılderili atasözü) Gerçek dinleme hafızayı, arzuları ve yargıları bir kenara bırakmakla başlar ve en azından birkaç dakikalığına başka bir insan için var olmak demektir. Yargılamama, kendini ve insanları eşsiz bir birey olarak kabul ederek saygı göstermeyi içerir. Böylece verilen mesajın tamamını dinlemekten bizi alıkoyacak bir engel kalmaz. Karşımızdakini yargılamadan, sadece söylenenleri değil söylenmeyenleri de görmek/duymak ve tüm kalbimizle dinlemek hayatımızı zenginleştirir. Söz söylemek için önce duymak, dinlemek gerek, sen de söze dinlemek yolundan gir. (Mevlana). Dinlemek kulak vermektir, dikkate almaktır, önemsemektir, adam yerine koymak, kabul ve takdir etmektir. Dinlemenin iki amacı vardır: Bilgi almak ve başka birinin deneyimine tanıklık etmektir. Dinlemek, evrensel bir iletişim biçimidir. Anlamaya yönelik gönüllü bir çabadır. Kalpten kalbe köprü kurmaktır. Dinlemeyi başaranlar bu köprüleri oluşturarak sevgi ve saygı temelinde kaliteli ilişkiler kurarlar. Dinlemeyi bilmeyenlerin sevgi, saygı ve huzur adına yol almaları pek mümkün değildir. Dinleme, hayatın her anında ve alanında önemli bir yer tutar. Bu yüzden mutlaka öğrenilmesi şart olan bir beceridir. Dinlemenin olmadığı yerde konuşmanın anlamı da yok olur. Günümüzde insanların çoğu dinleme yerine konuşmayı tercih ettiğinden, bu anlamsızlık günden güne artmaktadır. Sokrates kendisinden ders almak isteyen bir öğrenciden hayli yüksek bir ücret talep eder. Öğrenci bu paraya bir değil birkaç eğitmen tutabileceğini söyleyince, ünlü düşünür şöyle cevap verir: ben bu paraya sana sadece konuşmayı değil, dinlemeyi de öğreteceğim. Yine Sokrates’in, veda hutbesinde ‘’ Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz !’’ sözü de anlamlıdır. Çünkü dinleyen anlar, anlayan öğrenir ve öğrenen de yapar. Bir kimseyi dikkatli bir şekilde, onun isteklerini duyarak, hissederek dinlemek, dostluklarda çok önemlidir. Böyle yapmakla her şeyden önce konuşana büyük bir huzur ve güven sağlarsınız. Zira, onu gerçekten anlamak için dinliyorsunuzdur. Bazen, sadece dinlemek bile sorunların çözümüne yardımcı olabilir. Bir gün ünlü psikoterapist Victor Frankl’a gece yarısı bir kadından telefon gelir. Kadın şöyle der, “Biraz sonra intihar edeceğim, kararlıyım. Fakat o kadar ünlüsünüz ki, neler söyleyeceğinizi merak ettim.” Victor Frankl, kadınla iki saatten fazla konuşarak onu intihardan vazgeçirmeye çalışır ve bunu başarır. Onu daha sonra üniversitede ziyaret eden kadının, intihardan vazgeçme kararı ile ilgili söyledikleri çok ilginçtir: “Telefonda söylediğiniz şeyler bana hiç inandırıcı gelmedi. Ben, söylediklerinizin etkisi ile değil, “gece yarısı iki saat benimle konuşacak, beni dinleyecek, bana yardım etmek isteyecek birini bulduğum” için intihardan vazgeçtim.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.