MARTNISAN2025 Avram Ventura
Aç gözlü olmak
AÇIK SÖZLÜ OLMAK Güzel konuşmalar kadar iyi konuşmacılar hepimizin ilgisini çeker. Kuşku yok ki, bu da ayrı bir sanat! Öğretmenler, din adamları, siyasetçiler, televizyon programı yapanlar, mesleklerinin gereği olarak kendilerini bu konuda geliştirmek zorundadırlar. Dilin tüm olanaklarından yararlanarak, dinleyicilerini avuçlarının içinde tutan bu insanlar, bu yetenekleriyle, çevrelerinde olağan üstü bir güç yaratabiliyorlar. Karşısındaki insanları seçtikleri sözcükler ve beden dilleriyle etkilerken, istedikleri anda onları bir duygu selinde boğabiliyor ya da yoğunlaştıkları konularda düşündürebiliyorlar. Kuşkusuz, güzel konuşan bu insanların nasıl söyledikleri kadar, ne söyledikleri de çok önemli! Kimi zaman tüm birikim ve yeteneklerine karşın, kullandıkları yanlış bir sözcüğün, ya bilinç dışı söylenmiş ve amacını aşmış olmasından ya da yanlış anlaşılmasından dolayı bu insanlar da güç durumda kalabiliyorlar. Geçenlerde televizyonun karşısına oturmuş haberleri izlerken, yıllardır siyasetin içinde olan birinin sözleri bana şunu düşündürttü: Açık sözlülük tartışmasız hepimiz için önemli bir erdem; ama başta siyaset olmak üzere, birçok meslekte bu erdem nedense göz ardı ediliyor. Dün söylediklerini hiç yüksünmeden bu gün yadsırlarken, gerçekleri kendilerine göre çarpıtabiliyorlar. Düşünce ve duygularımız zaman içinde elbette ki değişebilir. Oysaki bu insanların doğruları değil, kendi ilke ve çıkarlarını savunmaları nedeniyle, sözleri inandırıcı gelmediği gibi onlara karşı olan güvenimiz de sarsılıyor. İş hayatında, her türlü sosyal alanda, aile çevresinde, kısacası yaşadığımız tüm ilişkilerde dürüstlüğün, açık sözlülüğün egemen olmasını ister ve bekleriz. Ancak tüm bu erdemlerin yanında, sözler kadar davranışlarımızla göstereceğimiz ilgi ve sıcak yaklaşımlar daha da önemli olmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, yeri geldiğinde anlattığım bir öyküyü paylaşmak istiyorum: Bir zamanlar Doğu’da çok güçlü bir padişah varmış. Bu padişah, bir gece rüyasında bütün dişlerinin birer birer döküldüğünü görmüş. Hemen bir yorumcu çağırtarak bunu açıklamasını istemiş. Kendine güvenen ve açık sözlülüğüyle övünen yorumcu, bir süre düşündükten sonra şöyle demiş: “Bu dişler senin çocuklarındır. Birbiri arkasından hepsi ölecek, sen de bunların ölümlerini göreceksin.” Bu sözler üstüne padişahın kızgınlıktan gözleri dönmüş, derhal bu yorumcunun boynunun vurulmasını buyurmuş. Daha sonra bir başka yorumcu çağırmışlar. O da rüyayı dinledikten sonra şöyle demiş: “Sevinin padişahım! Dişler, çocuklarınızı gösterir. Siz Tanrı’nın sevgili kullarındansınız. O, size öyle uzun bir ömür vermiş ki, milletin mutluluğu için çocuklarınızdan daha çok yaşayacaksınız!” Padişah yorumcunun söylediklerinden mutlu, adama bir kese altın verip yollamış. Öyküdeki yorumcuların sözleri sonuçta farklı bir şey söylemiyor, ama hepimiz en olumsuz anlarda bile, bize iyi gelecek tümceler duymak istiyoruz. İster padişah olalım, ister yetişkin bir insan, isterse çocuk… Öyle ki bir sözün ne söylediği kadar nasıl söylendiği, her birimizi daha çok etkileyebiliyor. Kimi zaman da söze katılarak değil, suskunluğumuzu koruyarak gerginliğe açık bir ortamı yumuşatabiliyoruz. Dili kullanmanın başlı başına bir sanat olduğunu biliyoruz. Tek bir sözcükle büyük kavgalara neden olabileceğimiz gibi, bir barış ve sevgi ortamı da yaratabiliyoruz. Her şey bu sözcükleri nasıl kullandığımızla ilişkili olmaktadır. Özellikle sözlerimiz bilgiyle desteklenmişlerse… Sözümün başına dönecek olursak: Kendi payıma her zaman açık sözlülükten yanayım; ancak sözcüklerin değerini bilen biri olarak, onların yüzünden zaman zaman mutluluğa ya da mutsuzluğa davetiye çıkardığımızı düşünüyorum. Bacon, bir denemesinde her düşündüğümüzü söylemek zorunda değiliz, diyor. Ben bu söze şunu da eklemek istiyorum: Her söylediğimizi düşünmek zorundayız!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.