KASIM2019 Ayse Perin (Tatari)
Yedinci Kıta
Yedinci Kıta İstanbul’da bir pazar gününü “Yedinci Kıta” başlığında düzenlenen Bienal’e ayırıyorum. İlk ziyaretim Mimar Sinan Üniversitesi-MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi binası… Nusretiye camiinin yanındaki yapı… Bu bölge şimdilik devasa bir inşaat şantiyesi halinde… Eski ve yeni İstanbul birbirine karışmış. Girişte kayıt yapıldıktan sonra ücretsiz bir bilet ile tüm Bienali gezilebiliyor. Tavsiye edilen, önce üst kattan başlamak. Bende talimata uyuyorum… En üst katta harika bir “Karaköy’den İstanbul’a bakış” manzarasını seyrederken düşünüyorum… Boğaz, muhteşem camiler ve Galata Kulesi’nin yer aldığı peysajın ön planında Nusretiye Camiinin minare ve kubbesi İstanbul’da olduğumu hatırlatıyor. Bu muhteşem ve benzersiz kentin bizden çektiği zulüm ortada… Medeni ülkelerde eski kente dokunmayıp, yeni bir kent inşa edilir, Roma ve Paris kentlerinde olduğu gibi. Binayı yukarıdan aşağıya gezmeğe devam ediyorum ilginç ve düşündürücü videoları, yerleştirmeleri kalabalık guruplarla geziyoruz. İKSV nin rehberli turlarına ekleniyorum arada. Binayı gezip bir taksi ile Pera Müzesine gidiyorum. Bienalin devamını izlemek için… Pazar gününün kalabalığı içinde adeta nefes alınamıyor. Çocuklar öğretmen ya da rehberleri ile açıklamalı geziyorlar Bienali. Dünyanın geleceği için çocuklarımızın eğitimi her şeyden önemli. Pera Müzesi’ndeki Bienal sanatçılarının işlerinden etkileniyorum. Zira kendi yaptığım resimlerde de olmayan bir ülkeyi betimliyorum kolajlar ile… Yeniden kurgulanan kentlere ve medeniyetlere olan merakım ile örtüşüyor Bienal’in bu bölümünde sergilenenler… Kurmaca Erken arkaik dönemleri betimleyen stel, ve aletler sergiyi gezenlerin de ilgisini çekiyor. Büyükada’da Bienalin devamına vaktim kalmıyor, pazartesi işim ile ilgili bir toplantıya katılıp akşamına İzmir’e döneceğim. Güneş batmak üzere… Bu saatlerde Çırağan Sarayı’nın bahçesinde olmak istiyorum, Pazar trafiğinde bir taksi ile dura kalka Çırağan’a varıyorum… Saray bana bana her zamankinden daha hüzünlü görünüyor. Bir süredir İzmir’de olan V.Murad’ın torunu Kenize Murad ile görüşmelerim, benden bir söyleşi talebi ve İZDO sahnelenmekte olan V.Murad Balesi’ nin müziğinin bestecisi sultan V.Murad’ın hazin Çırağan Sarayı günleri… Kenize Murad’ın zarif ve soylu duruşu, Saraydan Sürgüne adlı kitabı… Şu an sadece bütün bunlar ile baş başayım. Biraz yürüyüp boğazı seyrediyorum. Şimdi başka bir ruh halindeyim. Bienal, Yedinci Kıta, Sultan Murad… Bana neleri düşündürüyor? İnsanın gücü ve gücün iyiye ya da kötüye kullanılması… Aklı olan tek canlı insan… Var ediyor, imar ediyor, keşfediyor, icat ediyor kurtarıyor, yok ediyor. Hayallerin de kolajı olur diyorum ve bugün kentleri ile geleceğin kentlerini düşlüyorum… Geleceğin kentlerinin imar planlarına ekoloji yön veriyor. Su kaynakları korunuyor ve su sistemleri atık suyun toplanıp arıtıldıktan sonra yeniden kullanılacak biçimde tasarlanıyor. Bütün atıklar birer kaynağa dönüşüyor. Gıda yerel ve sürdürülebilir olarak üretiliyor. Kültür ve miras kamusal destek görüyor, alt yapı sistemleri karbonsuz, ekonomi otomatik sistemler ve internet üzerinden yürütülüyor. Yeni nesil kentlerin vizyonunda öncelik insan ve doğada. Dünya nüfusunun yarısından fazlası artık kentlerde yaşıyor. Ve atıklar doğal olarak kent yaşamının bir parçası… Dünyaya saygılı doğa dostu adaletli kentler oluşturmak ta insanın görevi. Bir Pazar günü, gezdim gördüm düşündüm… İzmir’de bir Pazar günü neler yapılabilir? Sadece coğrafya şansımızı kullanabiliyoruz. Güzel parklar, bahçeler, kültür sanat mekânları yetersiz. Neyse ki Arkas Sanat Merkezi var. Bugünlerde sergilenen Picasso-Mediteranne için gün boyu kuyruklar devam ediyor. Herkes görmek gezmek istiyor, İzmir bu sergi ile gurur duyuyor ayrıca… Çok maksatlı bir kültür merkezi ve modern sanat müzesi İzmir’de henüz yok. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından gerçekleştirilen “16.İstanbul Bienali” “Yedinci Kıta” Koç Holding ana sponsorluğunda… Bienal insan faaliyetlerinin dünyada bıraktığı izleri araştırmak üzere yola çıkıyor ve merkezine insanlığın yarattığı doğal ve kültürel atıkları alarak, sanatçılar, düşünürler, antropologlar ve çevrecilerle birlikte sanatın güncel durumunu inceliyor. Pasifik okyanusunun ortasındaki devasa atık yığını “yedinci kıta” olarak biliniyor. Bu kütle 3,4 milyon kilometrekare genişliğinde,7 milyon ton ağırlığında bir plastik yığınından meydana geliyor. İnsan atıklarının sebebiyet verdiği bu oluşum 16.İstanbul Bienali için ekolojik sorunlar karşısında bir çıkış noktası oluşturuyor. Ve Bienal tamamiyle ekolojik meselelere odaklanıyor. Çevre kirliliğine sanatsal bir bakış açısı ile farkındalık kazandırılmaya çalışılıyor. Bilim insanları, içinden geçtiğimiz bu çağı antroposen yani insan çağı olarak tanımlıyor… Bu yeni jeolojik çağın en belirgin özelliği olağan doğa olaylarından ziyade insan faaliyetlerinin egemen olması. Doğa insan üretimi bir mekâna dönüşüyor sanat da bundan etkilenerek insanı merkezine almayıp, insan ile insan olmayan arasındaki ilişkiye yöneliyor. Özetle insanın yarattığı sonuçlar üzerine bir sergi… Bienal şehrin üç farklı noktasında düzenleniyor.220 den fazla eser 14 Eylül-10 Kasım 2019 arasında gezilebilir. Türkiye’den 8 sanatçının katıldığı Bienal’de 25 ülkeden 56 sanatçının 220 den fazla eseri sergileniyor.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.