HAZIRAN2021 Gülhan Berkman Yakar
Şarkı söylemenin kimyası..
Şarkı söylemenin kimyası... Kariyercafe “işini aşkla yapanlar” söyleşilerinde bu ay, sevdiği işi elindeki diplomaya tercih ederek cesurca kariyer yolunu değiştiren ve hiçbir şey için geç olmadığını bize gösteren, sıra dışı bir konuğumuz var. Kimyager, opera eğitimi almış bir ses sanatçısı ve son dönemde kendisine “Şarkı söyleme performans araştırmacısı” kimliğini uygun bulan Burcu Büşra Sezgin. Sevgili Burcu, anlattıklarına göre Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’nin ardından İTÜ kimya bölümünden mezun oldun sonra da şan kariyerinde doğru yolculuğa çıktın. Merak ediyorum yaşamında şu an yeri olmayan ama diplomasını elinde tuttuğun kimya bölümünü neden ve nasıl seçtin?  Benim okuduğum yıllarda, lisemizde sözel bölüm seçmek isteyen çok az kişi oluyordu. Eşit ağırlıklı bölümlerde de iki sınıf açılmıştı. Ben de sayılsal seçmesi gereken biri miydim bilmiyorum ama matematik konusundaki yetkinliğim öğretmenlerim tarafından küçüklüğümden beri övgü almıştır. Müzik ise hayatımda hep vardı ama hobi olarak kalması yaklaşımındaydı ailem. Bu durumda da başka alternatifleri değerlendirmedim. Ülkemizdeki pek çok genç gibi, üniversite sınavına girdim ve puanım doğrultusunda, İTÜ Kimya bölümünü tercih ettim. Aslında düşününce, lisede en çok, kimya ve biyoloji derslerini seviyordum. İnsan bedenine duyduğum merak o zaman da vardı yani... Hazırlık ile birlikte yaşamının altı yılını verip İTÜ Kimya bölümü diplomanı eline aldın. Sonrasında ise hobi olarak kabul edilen bir alanda, (çok zorlu bir eğitimi olmasına rağmen) o yöne doğru gitmeye nasıl cesaret edebildin? Kendinizi tanıdıkça ve çevrenin sizde yarattığı etkilerden sıyrıldıkça farkediyorsunuz aslında, neye karşı tutkunuzun olduğunu, sizi yaşama bağlayan, kendinizi canlı hissettiren şeyi daha iyi görebiliyorsunuz. Aslında üniversitenin daha ilk yılında farklı bir alanda ilerlemek istediğimi anlamıştım. Öyle olunca da kimya bölümünü tamamlamak çok zor oldu benim için. Bu sürecin son iki yılında İstanbul Üniversitesi konservartuvarında yarı zamanlı koro şarkıcılığı-şan bölümünde öğrenim görmeye başladım. Kimya bölümünden mezuniyetim yaklaştığında kendime şunu sık sık sorduğumu hatırlıyorum; “ben gerçekten kimyagerlik yapacak mıyım? Hiç pişmanlık duymadan, 'keşke' demeden mutlu bir şekilde hayatıma devam edebilecek miyim?” Aslında cesaretim o “keşke”yi demek istemeyişimden kaynaklandı. Açıkçası, sonrasında beni bekleyen yeni zorluklardan pek haberdar da değildim. Çok gidilmemiş yolların zorlukları da fazladır… Diplomanı aldıktan sonra neler yaptın Büşra? Kararımı müzik kariyeri yönünde vermiştim ama, artık İTÜ’deki konservatuvar sınavına girebilmek için yaş sınırını da aşmıştım. Ben de Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Opera bölümünü denedim ve sınavını kazandım. İkinci sınıfta Erasmus ile İtalya’ya gitmeye karar verdim. Sonrasında oradaki hocamın da isteğiyle Opera lisans eğitimimi "Bruno Maderna" Cesena Konservatuvarında, sonrasında yüksek lisansımı da yine İtalya’da aynı okulda tamamlamış oldum. Gerçekten uzun ve hayli yorucu bir yolculuk olmuş... Merak ediyorum aslında hem ülkemizde hem de yurt dışında eğitim aldın. Neler farklıydı? En belirgin farklılık ne yazık ki “birey olarak görülmekti” diyebilirim. Örneğin; bana “siz” diye hitap eden hocalarım vardı. Saygı ve kişisel sınırlarımı aşan hiç bir öğretmenle karşılaşmadım İtalya’da. Ne kadar da önemli bir konu… Bizim ülkemizde pek çok ailede çocukların birey olarak görülmemesiyle başlıyor belki de hikaye… Bir farklılık da İtalya’da müzik bölümü öğrencisi iken, Türkiye’de tiyatro ana sanat dalındaki öğrencilerle aynı bölümde olmamdı. Bunun hem artıları hem eksileri var aslında ama şanslıyım ki, iki tarafın da artılarını yakalama fırsatım oldu. Anadolu Üniversitesi tiyatro-oyunculuk bölümü gerçekten çok iyi bir okuldur. Orada çok iyi hocalarla çalışma fırsatı yakaladım. Her sene en az iki dersim oyunculukla ilgili oldu. Opera bölümü öğrencileri de gerçekten bu anlamda iyi yetişiyorlar orada bence. İtalya’da da müzik eğitimi bakımından ilk başlarda çok zorlandım. Çocukluğundan beri konservatuvarda öğrenim gören diğer enstrümantalistlerle bir anda aynı armoni form analizi arenje gibi derslere girmeye başladım. Yaşadığım şoku anlatamam. Onları yakalayabilmek için gerçekten çok fazla çalışmak zorunda kaldım. Ama, değdi bence... Opera/Şan eğitimi sonrasında da farklı alanlara doğru da bir açılım gerçekleştiriyorsun sanki, biraz anlatır mısın sırada neler var? Şan eğitimi bedenimle daha fazla iletişim kurmama neden oldu. Aslında, en başında da şarkı söyleme isteğimin kökeninde müzik aşkından daha fazla insan bedenine ve yapabildiklerine yapabileceklerine duyduğum hayranlık bulunuyormuş bunu anladım. Kendi bedenimle kurduğum bu temas beni yoga ve 'mindfulness'la tanıştırdı ve aynı zamanda da, bu hayranlığım ve merakım, sesin fizyolojisini, psikolojisini, bedenin şan aktivitesi esnasında, tam olarak nasıl çalıştığını anlama isteğimi körükledi. Böylece yüksek lisans tezim ortaya çıktı. Tezimi “Şan eğitimi ve şan performansının kalitesi için bedensel farkındalığın geliştirilmesinin önemi, yoga ve mindfulness pratiklerinin şan öğrenimi ve performansına sağladığı faydalar” üzerine yazdım. Çok farklı bir alana kaymıyorum aslında çünkü ses, zaten insan bedeninden ayrı düşünülemez. Bu alandaki merakım ve anlama isteğim, bir çok farklı makale ve kitap okumama neden oldu. Bu süreçte, insan anatomisini daha iyi öğrenmeye başladım. Bedendeki her bir hareketin, her pozisyonun ses oluşumunu nasıl etkilediğini anladım. Bedenin kullanımını, hangi kasların nasıl aktive olduğunu öğrendim. Bireysel deneyimlerim sonucunda duygu durumlarının sesi nasıl etkilediğini farkedince bunu da araştırdım. Belli duygu durumlarının bedeni ve beynin cognitive kısmını öğrenme ve dikkat için gerekli olan kısımlarını nasıl etkilediğini öğrendim. Ve "Bunun için ne yapılabilir?" diye düşünürken, yoganın ve mindfulness pratiklerinin bu alandaki önemini fark ettim. Bu süreçte müzisyenlerin hem sahne anksiyeteleri, hem de bedensel farkındalıkları üzerinde yapılmış bilimsel çalışmalar karşıma çıktı. Tüm bu çalışmaların, ortak noktası; bedensel farkındalığın gelişiminin önemi ve eğitim sırasında öğrencilere ne hissetmeleri gerektiğinden önce, bunu nasıl hissedebilecekelerini öğretmenin çok daha öncelikli olduğuydu. Benim için yeni olan bu bilgilerle karşılaşınca da büyük coşku duydum ve bu doğrultuda doktora yapmaya da karar verdim. İtalya’da mı devam edeceksin doktora çalışmana? İtalya’daki okulumda her ne kadar, bu alanda zihnimi açan, müzik psikolojisi dersi olsa da, yapmak istediğim çalışmalar için interdisipliner bir yaklaşım gerekiyor. Yani sadece müzik üniversitesinde istediğim konuda doktora yapamam. Fisyoterapistlerin, psikologların da bulunduğu bir üniversite ortamını arıyorum. Bunun için hocamın önerdiği Almanya, Hollanda gibi ülkelerdeki üniversitelere bakıyorum. Kanada’da fırsatlar var. Neler mümkün diye araştırıyorum. Kendini neden “Şarkı söyleme performans araştırmacısı” olarak tanımladığını daha iyi anlıyorum şimdi. Sayende şarkı söylemenin kimyası daha iyi anlaşılacak. Yolun açık olsun Burcu Büşra Sezgin. Bu keyifli söyleşinin tamamına YouTube kanalımdan ulaşabilirsiniz. Sevgiyle Kalın.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.