KASIM2019 Günter Soydanbay
Yeşil Destinasyon
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, geçtiğimiz aylarda, “Antalya yirmi milyon turist alırken İzmir’e yılda bir milyon turistin gelmesi kabul edilemez” dedi ve ekledi: “Bu hak etmediğimiz, tamamen suni bir tablo.” Gelin bu ay, başkanımızın tanımladığı tablonun kabul edilebilir olduğu bir strateji yaratmaya çalışalım.? İşin özüne inecek olursak, turizm, belli bir öz değer etrafında örülmüş olan bir ağdır. Mekanlar genelde öz değerlerinin ne olduğu dile getirilmezler - ima ederler. Turizm ağının merkezine oturtulan kavram da tartışılmadan kabul görür. Bir çok ülke gibi devletimizin turizme yaklaşımının temelinde ekonomi yatmakta. Burada ima edilen turizm bir amaç değildir, bir araçtır ve o amaç da iktisadi kalkınmadır. Buradan yola çıkarak, devletin ilgili kurumları her sene ülkemize gelen turist sayısını açıklar. Bu istatistikler basında, hep benzer başlıklarla yayınlanır. Haberin en altında turizmden elde edilen toplam gelir de belirtilir. Ama bu rakam -veya oran- hiçbir zaman başlıkta kullanılmaz. Çünkü dediğimiz gibi aslolan gelen turist sayısıdır. Turizm bacasız endüstridir ve sanayinin olmazsa olmazı da ham maddedir. Özetle, turizme şu şekilde bakarız: Turizm = kalkınma. Turist = ham madde. Niceliksel açıdan bakarsak, Türkiye geçtiğimiz sene 30 milyonunun üzerinde yabancı turist ağırlamış. Bunun -yaklaşık olarak- on ikişer milyonu İstanbul ve Antalya’ya gitmiş. Bu durumda İzmir’e bir milyon turist gelmesi -elbette- bir başarısızlık olarak görülecektir. Oysa istatistikçilerin sürekli söylediği güzel bir söz vardır: “Yalanlar üçe ayrılır: Küçük yalanlar, büyük yalanlar ve istatistikler!” Devlet verilerinin lafı gevelediği veya üstünü örtmeye çalıştığı bir gerçek var: Ülkemize gelen yabancı bir turistin bıraktığı ortalama gelir sadece $617! (altı yüz on yedi dolar.) Bu noktada kendimize sormalıyız. Gerçekten, İzmir’e, $617 harcayacak 5 milyon turist gelmesini mi istiyoruz? Turizme başka türlü bakmak da mümkün. Zihin odağımızı nicelikten niteliğe çevirirsek tartışma farklı bir yöne doğru ilerleyebilir. Neden İzmir, Türkiye’nin turist başına en çok turizm geliri elde eden kenti olmasın? Eğer hedefimizi ortalama 1500 dolar harcayacak turist olarak belirlersek, bir milyon turist İzmir’e yeter de artar. Peki İzmir’e daha çok harcama yapan turistleri çekmenin yolu nedir? Bu noktada bir kaç küresel trend İzmir’in lehine çalışıyor. Bunlardan biri aşırı turizm (over tourism.) En çok ziyaret edilen 50 kent, dünya turizm hacminin yaklaşık %99’unu karşılıyor. Venedik’ten Amsterdam’a kentler, nasıl daha az turist çekebiliriz diye kendilerini sorguluyor. Benzer şekilde bir kesim turist de yarattığı geri dönülemez tahribatın farkında. Bu uyanmış turistler sayıca az da olsalar, sesleri çok gür çıkıyor ve geleceğin trendlerini onlar şekillendiriyorlar. Örneğin, flygskam (uçmaktan utanmak) İsveç menşeili bir trend. Yaklaşık 10 sene önce filizlenmeye başlayan hareket, bugün Avrupa’yı kasıp kavurmakta. Hava taşımacılığının yarattığı tahribat konusunda uyanmış bireyler, mümkün olmadıkça uçmamaya çalışıyorlar. Bunun alt kırılımı olan bir trend ise tagskryt (trenle övünmek.) Bu iki trend öylesine güçlü ki geçen sene İskandinav havacılık sektörü %4 küçülürken tren taşımacılığı %12 büyümüş. Aynı oran İsviçre’deyse tam %26! Konu buradan, sürdürülebilir turizme ve yeşil destinasyon olmaya geliyor. Doğa bilinci Türkiye’de hızla yükseliyor. İPSOS’a göre toplumun %67’si çevredeki suyun, havanın ve gıdaların kirliliğinden korkuyor. Dünya genelinde yapılan bir araştırmaya göre de turistlerin %68 doğa dostu konaklamayı tercih ediyor. Bu oranlar şu anda söylem aşamasında olabilir. Aan itibariyle yeşil destinasyon olmak bir niş strateji gibi görünebilir. Ama unutmamak gerekir ki tarih boyunca hep bugünün marjinal fikirleri, yarının ana akım trendleri olmuş. Kentimizin turizm stratejisini kuracak olan İZTAV’ın, koyacağı hedefleri niceliksel değil, niteliksel olarak seçmesi ümidiyle.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.