MART2020 Günter Soydanbay
Tekrar belediyeleştirmek…
Tekrar belediyeleştirmek… 924… Bu, son yirmi yıl içinde, dünya genelinde belediyeler tarafından gerçekleştirilmiş özelleştirmeyi kaldırma kararının sayısı. Buna bir de belediyeler tarafından başlatılan yeni girişimleri de eklersek 2000 yılından bu yana tam 1,408 firmanın belediyeleştirildiğini görüyoruz. İzmir olarak başarılı belediye iştiraklerine alışığız. Sonuçta, İzfaş, İzdeniz, İzulaş, Metro İzmir gibi firmalar her gün milyonlarca İzmirlinin hayatına dokunuyor. Bununla beraber, acaba dünya genelinde belediye girişimlerinin sayısı neden artıyor? Bu trendin arkasında ne gibi sosyo-ekonomik dinamikler yatıyor olabilir? İzmir olarak buradan ne gibi dersler çıkarabiliriz? Gelin bir ufuk gezisine çıkalım. Belediyelerin geri aldığı firmaların iş kollarına baktığımızda karşımıza çok geniş bir yelpaze çıkıyor. Örneğin, Berlin belediyesi bir inşaat firmasını satın alıp sosyal konut işine girmiş. Winnipeg belediyesi bir çöp toplama firmasının üzerinde özelleştirmeyi kaldırma kararı almış. Seul bir toplu taşıma firmasını belediye bünyesine yeniden kazandırmış. Tüm bu hamleler verimliliğe sebep olmuş. Şili’de bir belediyenin açtığı eczane zinciri sayesinde ilaç fiyatları %70 düşmüş. Tennessee eyaletindeki Chattanooga isimli kent, telekominikasyon alanına girmiş ve özel firmaların karlı görmediği taşraya hizmet götürmüş. Bulgaristan’ın Dobriç kentinin satın aldığı enerji firması sayesinde sokak aydınlatma masrafı %47 azalmış. Future is Public isimli STK’nın yayınladığı raporda bunlar gibi nice başarı hikayesine rastlamak mümkün. Başarı hikayelerini iki kategoriye ayırabiliriz. İlk olarak, yukarıda bahsettiğimiz gibi zamanında yapılan eksik veya yanlış özelleştirmeler yüzünden doğan hatalar gideriliyor. Fiyatlar daha erişilebilir oluyor. Vergiler azalıyor. Hizmet yaygınlaşıyor. Sonuçta dünya genelinde bir ekonomik durgunluk söz konusu ve bu ortamda vatandaşın cebinde kalan her kuruş önemli. Öte yandan tekrar belediyeleştirme trendinin arkasında ekonomiden farklı bir dinamik daha yatmakta. Bildiğiniz üzere, İngiltere dünyayı şok ederek Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı aldı. Elbette bu noktaya gelinmesinde şovenizm ciddi bir rol oynadı. Küresel rekabetin gerisinde kaldığını düşünen milyonlar, kızgınlıklarını Avrupa Birliği’ne yansıttılar. Bu kurumu cadılaştırdılar. Fakat BREXIT’e katkıda bulunan -milliyetçilik kadar önemli- başka bir sebep daha var. Avrupa Birliği’nden kopmaya "evet" diyen kitleler, kendilerini etkileyen kararların alınma sürecinden dışlandıklarını düşündüler. Gündelik yaşamlarına şekil veren kararlara dahil olmak istediler. Avrupa Birliği’ni de bu anlamda bir sembol olarak gördüler. Bu dinamiğin psikolojide karşılığı otonomi, yani öz yönetim özlemi. Ve işte bu evrensel arzudan dolayı tekrar belediyeleştirme, yerel bir hareket, küresel bir hadise olarak tanımlanıyor. Bu küresel hadisenin özellikle güçlü olduğu bir ülke İspanya. Barselona, Madrid ve Valensiya gibi kentlerde şimdiye kadar 119 firma tekrar belediyeleştirilmiş. Buna ek olarak özelleştirme kararından dönülemeyen durumlarda belediyelerin başlattığı girişimler de var. Örneğin, Barselona belediyesinin kurduğu Barcelona Energía yirmi bin konuta temiz enerji sağlayan bir firma. Bu kurum sayesinde dileyen vatandaşlar çatılarına güneş paneli yerleştirebiliyorlar. Görüldüğü üzere tekrar belediyeleştirme trendi özel bir varlığı kamulaştırmaktan daha öteye gidiyor. Konu, yerli-milli tartışmasından çok daha derine iniyor. Endonezya’dan Ekvator’a, Kazakistan’dan Japonya’ya, yerel halklar artık kendilerine dikte edilen merkezi veya küresel zorlamaları kabul etmiyorlar. Aksine gündelik hayatlarına etki edecek kararların, kendilerine yakın yerlerde alınmasını arzuluyorlar. Buna ek olarak da daha iyi hizmete daha ucuza erişmek istiyorlar. Tüm bunlar ışığında, sizce merkezi yönetimin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ihaleye girip 35 milyon TL'ye satın aldığı Tarihi Elektrik Fabrikası'nın satışını onaylamaması, akıntıya kürek çekmek değil de ne?