MART2022
Pınar Tekeş
Dişil Enerji, Sembolizm ve Dünyamız
Dişil Enerji, Sembolizm ve Dünyamız
Ben bu satırları yazarken dünya, savaşı konuşuyor. Gözünde yaş damlası donmuş kadınlar ve çocukların fotoğrafları gece uykularımızı kaçırıyor. O çocuklar ağlayarak babalarını cepheye yollarken, kadınların dik durmaya çalışan videoları kalbimize bir bıçak gibi saplanıyor.
Dünyamızın gündemini gözden geçirdiğimizde inanılmaz bir ateş enerjisi mevcut. Bu enerji kırmızıyla temsil ediliyor. Kırmızı; ateş, kavga, kan, kesici alet, ameliyat, savaş, kavga, silah, asker, şiddet, öfkeyi sembolize ediyor. Ama ateşin temsil ettiği pozitif yönler de var. Neler mi? Harekete geçmek, başlatmak, ilk adımı atmak, efor kullanmak, girişimde bulunmak, ameliyat, fiziksel aktivite, ameliyat, hırsın sağlıklı kullanımı. Eril enerjiyi temsil ediyor.
Biz dünyayı dualiteyle algılıyoruz. İyi - kötü, sıcak - soğuk gibi karşıtlıklar olmadan diğerini hayatımıza alamıyoruz. Bu dualitenin dengesizliği, dünyada eril enerjinin sağlıklı kullanımının neredeyse tamamen bozulmuş olması, bugün yaşadıklarımızın nedenleri. Sembolik bakış açısından deneyimlediğimzi günlerin özeti bu! Eril enerjinin yoğun ve sağlıksız kullanımı düşmanlık, vahşet, saygısızlık, ölüm deneyimletiyor.
Ateş, sembolizmde anne sıcaklığıdır. Bu bakış açısında çocuk, annesinin sevgisini ve sıcaklığını yeterince hissedemediğinde ateşlenir. Ve sıcaklığı, güvende olmayı ateşle sağlar. Anne enerjide dişil prensiptir.
Dişil enerji; kabul eden, hassas, naif, seven, koruyan, kollayandır. Sağ beyin dişil tarafı yönetir. Sağ- sol beyin teorisi bize aslında yaşadığımız dünyanın gerçeğini daha net ortaya koyuyor. Kadınlar acı çekmemek, hayatta kalmak, güvende olmak gibi bir dolu nedenle gün geçtikçe daha fazla eril yönü kullanmaya çalışıyor. Bu onların adeta otomatik pilotta hayatta kalma modları. Durum böyle oldukça eril enerjide öfke baskın oluyor. Adeta ikili ilişkilerdeki “Dur bakalım, o benim alanım. Sen benim alanıma girmeye çalışırsan ben alanımı daha keskin ve anlaşılır hale dönüştürürüm” modu gibi.
Dünya, giderek anne enerjisinden yoksun kalıyor. O sıcaklığın eksikliğini fark edebilelim diye ateş her tarafı sarmaya devam ediyor.
Eril enerji sağlıksız kullanıldığında, dengesizliklerinin yansıması olarak sadece kendi ışıklarının parlamasını isteyecek kadar dünyaya öfke duyan kişiler, bastıramadıkları öfkelerini kendilerinden fiziksel olarak daha güçsüz gördükleri ve cinsel obje olarak tanımladıkları kadınlar veya toplumlar üzerinden deneyimliyorlar. Bu da her gün kızarak, utanarak, üzülerek okuduğumuz manşetlerin başlıklarıyla gündemimize taşınıyor.
Ben küçükken tarih kitaplarındaki savaşları okurken onları binlerce yıl önce olmuş gibi hayal ederdim. Annemin doğduğu yıl bir Dünya Savaşı yaşanmış olması bana akıl almaz gelirdi. Nasıl yani, bu çağda nasıl böyle bir şey olabilir? İnsanlar neler yaşamışlar diye düşünürdüm. Çocukluğum boyunca nispeten daha uzak yerlerde olduğunu düşündüğüm savaşlara her akşam haberler aracılığıyla tanık oldum. Bizde televizyon her zaman açık olurdu. Hele haberler hiç kaçırılmazdı. O zamanın çocuk yetiştirme algısında, çocuklar bunları duymamalı diye bir görüş yaygın değildi demek ki! Şimdi tüm sosyal medyada inanılmaz pompalanan Metaverse döneminde bile; insanlığın konuştuğu konuların savaş, yoksulluk, kıtlık, tehlike gibi olumsuz başlıklardan oluşması; el birliği ile değerlerini nasıl tükettiğinin bir göstergesi olmalı.
Biz ne yapabiliriz?
? Bizim görevimiz bulunduğumuz yeri aydınlatmak. Herkes evinin önünü süpürse misali!
? Özellikle kadınlar olarak ilk önce içimizdeki kadınla kavga etmeyi bırakalım. Onu sahiplenelim.
? Atalarımızdan gelen kadın olmanın sevgisizlik, acı, zorluk, başarısızlık getireceği kayıtlarından özgürleşelim.
? Eril özelliklerimizi yok etme zorunluluğumuz olmadan dişil yönümüzü dengeye getirelim.
? Asıl gücün içimizdeki kadında olduğunu fark edelim.
? Bildiğimiz tekniklerle, farkında olmayan kadınlara da bunları fark ettirelim.
Tüm bunları yapalım ki ateş sembolizminin ve dişil prensibin sağlıklı kullanımını dünyamıza tekrar kazandıralım. Bir ben ne yapsam ne olur demeden! Denize atılan o bir deniz yıldızı gibi. Beynimizle kalbimiz arasındaki yolu aktive edelim. Kalbimizle temas kurup, fark edip, dönüştürelim, dönüşelim!