OCAKSUBAT2024 Avram Ventura
İçtenlik
İçtenlik Hepimiz gün boyu farklı alanlarda, farklı insanlarla birlikte oluyoruz. Kimiyle yalnızca göz teması kurar bir selamla yetinirken, kimiyle iş ilişkileri, kimiyle sosyal birliktelikler, kimiyle de ailesel bağlarla yakınlaşmaktayız. İlişki kurduğumuz insanlarla ister yakınlaşalım, isterse belirli bir mesafeyi koruyalım, aramızda olması gereken güven ve içtenlik, her şeyden çok önemlidir. Özellikle çıkarcılığın, ikiyüzlülüğün arttığı dönemlerde, beklentilerimiz de aynı oranda çoğalmaktadır. Derler ya, dost acı söyler diye… Gerçeği yansıtan sözler içimizi acıtsa da, buna seve seve katlanabiliriz. Yüzümüze gülerek arkamızdan konuşmaları, söz ve davranışlarıyla bizi yanılgılara sürüklemeleri elbette ki çok daha kötüdür. Oysaki içtenlikle söylenen sözler o an bizi acıtacak da olsa, zaman içinde yolumuza ışık tuttuğunu görebiliyoruz. Ünlü ressam Vincent Van Gogh, kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektupta şöyle diyor: “En ufak bir iltifat, övgü istemiyorum, birileri gelip beğenmedikleri işlerime bakıp ‘beğendim’ desinler istemiyorum; hayır, istediğim, kötü bir iş karşısında bozum olmayacak, gerçek, akıllı bir içtenlik… İstediğim, yaptığım bir iş altı kez kötü çıkarsa ve ben cesaretimi yitirmeye başladığımda, ‘şimdi yeniden, yedinci kez denemelisin’ diyebilecek biri… Gereksindiğim ve onsuz yapamayacağım yüreklendirme nedir, anlıyorsun ya…” Hangimizin bu tür bir içtenliğe gereksinimi yok ki… Dürüstlüğün mumla arandığı, ikiyüzlülüğün olağan görüldüğü ortamlarda birinin bize doğruları söylemesi elbette çok önemlidir. Oysaki çıkarların öne çıktığı içtenlikten yoksun ilişkiler, güvenimizi sarsmakla kalmıyor, geleceğe yönelik umutlarımızı da giderek aşındırıyor. Hiç kimsenin aklından geçenleri, hakkımızda ne düşündüklerini bilemeyiz. Bu yüzden o kişinin sözleriyle davranışlarının uyumu, bizim için içtenliğinin bir göstergesi sayılabilir. Nitekim Doğan Cüceloğlu, Savaşçı kitabında şöyle diyor: “Bir insanın içten olup olmadığını anlayabilmek için onun niyetini bilmek gerekir. Daha doğru bir ifade ile içtenlik niyetin dürüstçe ifadesi olarak tanımlanır.” Keşke herkes niyetini açığa vurabilse… İlişki içinde bulunduğumuz kimi insanı çok kısa bir zamanda tanıyabilir, anlayabilirken, kimilerinin de yıllar geçse gerçek yüzünü tanımakta zorlanıyoruz. Mevlâna’nın sözleri her zaman yol göstericidir. Onun, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol, sözünü biliyor olsak da hangimiz bunu yerine getirebiliyoruz ki… Gün boyu görüştükleri kişiye göre maske takanları, çıkarlarına uygun kullandıkları tümcelerle insanları nasıl kandırdıklarını bireysel ilişkilerimizde olduğu kadar, televizyon ekranlarında da sıkça görüyoruz. Yine Mevlâna’dan bir öyküyle konuya yaklaşalım: Kör bir dilenci varmış. İnsanlara şöyle seslenirmiş: “Bana acıyın, bende iki körlük var. Bu yüzden bana daha çok yardım edin.” Günün birinde halktan biri, bir körlüğünü zaten gördüklerini, öbürünün ne olduğunu göstermesini istemiş. Bunun üstüne dilenci ona şöyle demiş: “Sesim çok kötü. Görememek ve ses çirkinliği iki kat körlüktür. Kötü sesim yüzünden halkın acıması azalıyor, öfke ve kin oluşturuyor, yardımlarını esirgiyorlar. Bu yüzden bana acıyın, böyle hiçbir yere sığmayan benim gibi bir kişiyi, siz gönlünüze sığdırın, hoş görün.” Bu içten yakınma karşısında, dinleyenler ona acımaya başlamış, yardım etmişler. Mevlâna, bu öyküyü şöyle bağlamış: “Kör dilenci sırrını söyleyince gönlünün güzel sesi, sesinin çirkinliğini örtmüş oldu. Böyle birinin gönül sesi de çirkin olursa, bu üç kat körlüktür.” Karşımızdaki insan kim olursa olsun, içtenlikle gelen bir isteğe kayıtsız kalamıyoruz. Doğruluk ve içtenliğin, erdemlerimizin temelini oluşturduğunu biliyoruz. Bir ilişkide güvenin korunması, sevginin sürdürülmesi önemlidir. Bu yüzden erdemlerin boşluğundan doğacak kuşku bulutlarının, hayatımızı karartmak için yeterli olduklarını söyleyebiliriz.. Kısacası, başkalarında görmek istediğimiz bu tür olumlu nitelikler için, öncelikle ilk adımı bizim atmamız gerektiğini düşünüyorum.