SUBAT2018 Ayse Perin (Tatari)
LOUIS KHAN
Pera Müzesi’nde açılan “Louis Khan’a Yeniden Bakış” sergisi son derece önemli ve başarılı sergilerden… Salona girdiğiniz andan itibaren Khan’ın ruhu her noktada hissediliyor… Loş sergi mekânının duvarlarında Khan’ın anıtsal yapılarının fotoğrafları video projeksiyonla akıp geçiyor birer birer… Yapılar, ışık ve gölge ile konuşan farklı hacimlerden oluşuyor ve bir suskunluk duygusu Khan’ın sözlerini hatırlatıyor: “ Piramitleri gördüğünüzde, hissettiğiniz sessizlik duygusudur.” Khan sadece bir mimar değil aynı zamanda filozof... Düşüncelerini; binalar, anıtlar ve mekânlar ile ifade eden bir filozof… Serginin hazırlandığı salonda huşu içinde duvarlardaki binaların resmigeçidini izlemeyi sürdürürken bir yandan da ünlü mimarın sözlerini okuyorum. “Mimarlık dondurulmuş müziktir”… “Şair, güzellik ve varoluş hakkında düşünür… Ancak şiir sadece bir bağıştır, şairine daha az olan bir bağış… Mimarlık ürünü, mimarlığın ruhuna ve onun şiirsel başlangıcına dair bir armağandan öte bir şey değildir…” gibi pek çok sözü onun kişiliği hakkında fikir veriyor… Khan, aynı zamanda İyi piyano çalar, güzel resim yaparmış. Işığın mimarı olarak da tanımlanır Khan… Mimarlığında güneş ışığını adeta kutsamıştır. Bir mimarlık gurusu, bir bilge dünya insanıydı. Atatürk’ü, Mimar Sinan’ı, Mevlana’yı bilirdi… Sergide, sadece dahi mimarın eserlerinin çizimleri, fotoğrafları, yolculuk eskizleri sergilenmiyor. Cemal Erdem’in fotoğrafları ve Bülent Erkmen’in kitap tasarımı ile de farklı ufuklar açıyor izleyenlere. Khan’ın yaşamı Estonya’da başladı… 1974 yılında New York’ta bir metro istasyonunda geçirdiği bir kalp krizi sonucunda ölü bulunduğunda kolunun altında Roosevelt Anıtı projesinin çizim rulosu vardı. Pensilvanya, Dakka ve Ahmedabad’da sayısız eser ve kült metinler bıraktı. “Sokak halkın odasıdır… Günümüz kentlerinde çıkmaz sokaklar hala bu oda karakterini korurlar. Transit yollar oda olma özelliklerini tümüyle kaybetmişlerdir. Bence kentsel planlama bu kaybın farkına varmakla işe başlayabilir” der. Khan; Mısır, İtalya ve pek çok ziyaret ettiği ülkede gördüklerini resimlemiştir… Mısır’daki Luxor Tapınağı kolonları ve Piramitler ile ilgili renkli eskizlerini uzun uzun seyrettim Pera’daki sergide… Fotoğraf makinasına pek rağbet etmediği, onun yerine yolculuklarında; karakalem, pastel ve suluboya ile gördüklerini özellikle de antik kentleri ve detaylarını resimlediği biliniyor. Fotoğraflarından; genellikle siyah takım elbise giyen ve papyon takan, uzunca beyaz saçları, kalın gözlüğü ve keskin mavi gözleri ile etkileyici bir insan olduğunu anlıyoruz. Sergiyi dikkatle gezdikten sonra müzenin zemin katındaki dükkânından Betonart adlı dergiyi aldım… Dergi tümüyle Khan’ı anlatıyordu. İçindeki bilgilerde Khan ile yurt dışında çalışmış olan birkaç Türk mimarın adı dikkatimi çekti… Mimarlık fakültesindeki öğrencilik yıllarımda, şehircilik hocam Prof. Dr. Rauf Beyru da Khan ile çalışmış mimarların arasındaydı… Dolaylı olarak kendimi büyük mimar Khan’a yakın hissettim. 20.yüzyılın en kamusal mimarıdır denilebilir… Araştırma tesisleri, kütüphaneler, müzeler gibi kamu yararına hizmet veren yapılara kendisini adamış, öğrencileri tarafından çok sevilen, meslektaşları tarafından hayran olunan bir insan. Ölümünden sonra Pennsylvania’da başlatılan bir kampanya ile Khan’ın tüm kişisel ve ofis arşivi eyalet tarafından satın alınmıştır. Yaklaşık 6500 eskiz,40.000 ofis çizimi, eskiz ve not defterleri,100 maket,150 kutu yazışma ve proje dosyaları ve daha pek çok yazılı materyal ve ödülün tasnif edilerek kataloglaştırılması, 6 yıl sürmüş…