ARALIK2018 Ayse Perin (Tatari)
Yeni Yılda Yenilenmeler
Yılın son ayı ‘Aralık’ yazısını yazarken, geçen yıl hafızamda şekilleniyor ister istemez... Aslında sadece geçen yıl değil geçen yıllar, diyorum. Yıllar üzerinden sayfalar çevrilemiyor, kitap okur gibi… Geçen yıla bakarken bir bakıyorsun araya birkaç yıl öncesi de karışıvermiş. Yılların içinde köşe taşları… Köşe taşları kolay kolay süpürülmüyor, kırılamıyor. İyi anılar, kötü anılar, orta halli anılar hep o taşların oluşumunda rol almışlar… Taşlara takılmadan yola devam edelim diyor ve planlarıma göz atıyorum: İç sesime soruyorum… İki yol var Ayşe diye cevap veriyor. Birincisi daha önce deneyip bildiklerin ile diğeri ise hiç bilmediğin, yenilikler ve yeni öğretiler ile yola devam etmek… Hemen ilkini seçiyorum… Kolaycı olduğumdan değil, daha ziyade bildiğim yolu yarım bırakmamın verdiği huzursuzluk nedeni ile… Evdeki kâğıt, kalem, araç, gereç ne varsa toparlayıp resim yapmaya başlıyorum. Bu arada belirtmek istediğim şu ki yeni yılda seçtiğim yol, aslında eski alt yapı üzerine yenilikler inşa etme yolundaki çalışmalarım olacak… Heyecanlı, mutlu ve umutluyum. Amacım büyük ressam olmak ya da çok iyi resim yaptığımı kanıtlamak değil… Çok sevdiğim ve uzun yıllar emek verdiğim bir sanat dalının derinliklerinde dolaşıp yeni keşiflerde bulunmak, denemelerin peşinden gidip resim sanatını ve büyük ressamları anlamaya çalışmayı sürdürmek. Vincent van Gogh Çocukluğumda beni en çok etkileyen resim, Vincent Van Gogh’un Patates Yiyenler adlı tablosu olmuştu. Pek çok resmin yer aldığı bir kitapta bu resimle karşılaşmam, hafızamda derin izler bırakmıştır… Uzun yıllar sonra Provence Bölgesindeki bir gezide, Vincent ile beraber o bölgede yaşamış pek çok ressamın anılarını ve yaşamlarını yakından hissetmiştim… Provence ışıklarının peşinden giden ressamların ruhları buralardaydı şüphesiz… Vincent’ın trajik hayatı ve insanı bir girdaba sürükleyen müthiş fırça darbeleri… Arles’daki hatıraları; Saint Remy deki akıl hastanesi günleri ve odası, odasındaki penceresinden, demir parmakların arasından kırlara bakış resimleri… İrisleri, ayçiçekleri, portreleri… Geçtiğimiz günlerde kızım Begüm’ün Amsterdam kentindeki bir eğitim gezisi dönüşünde, Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi ile ilgili sohbetimizde tekrar konunun derinliklerinde daldık… Ve büyük ressamı Vincent Van Gogh’u andık. Oldukça yağmurlu bir pazar gününde bunları yazarken ara verip evdeki kitapları karıştırıyorum… Karanlık ve sisli gökyüzünden gürültü ile yağan yağmur damlacıkları camları adeta dövüyor… Defalarca okuduğum kitaplardaki bazı paragrafları tekrar okumak hoşuma gidiyor… Evimiz sığınağımız, içinde sayısız anıyı barındıran objeler kitaplar, CD ler… Her biri ayrı bir hikâyeyi anlatıyor…20 li yaşlarımda İspanya gezisinden aldığım Ladro biblo; mat pastel renkte ve ince uzun formda, ona bakarken Toledo Sokaklarını, El Greco’yu hatırlatıyorum… Mavi Moser Kristali vazo, anneciğimin Prag’tan getirdiği bir obje… Bir Çin semaveri, kapağında bir aslan oturuyor, oğlum Haluk’un Londra’da okuduğu yıllarda Portobello’dan almış, uçakta kucağımda onunla birlikte yolculuk yapmıştım… Venedik’ten bir hatıra; lacivert kadife zemindeki cam rölyef; bir kış betimlemesi, kenarlarında ‘inverno’ yazar; soğuk bir kış gününde Murano Adası’ndan almıştım; Babamın vefatından sonraki kış idi, çok sevdiği Venedik’te olmak istemiştik annem ile… Bütün aile fertlerinin sağ olduğu, birlikte gittiğimiz unutulmaz bir Mısır gezisinden almış olduğum küçük heykelcikler bana bakıyor… Kızılırmak Avanos’tan kızım Begüm’ün getirdiği toprak kase… Hasankeyf’ten aldığım el dokuması yün battaniyem… Objeler beni anıların derinliğine sürüklüyor, mutlu ya da mutsuz geçen yılları, gezip gördüğüm coğrafyaları, bu dünyadan göçen yakınlarımı hatırlatıyorlar… Dikkatimin yönünü değiştiriyorum. Şimdi evdeki kitaplar ile baş başayım… Yazıya dönüş yapıyorum, nerede kalmıştık evet Vincent Van Gogh demiştik, oradan resim sanatına dalıp evdeki objeler ile geçen yıllar üzerinden hatırlar demeti yaparak, ‘yeni yılda yeni kararlar’ başlığında resim sanatına dönüş… Sanat tarihi kitaplarına göz gezdirirken, bildiğimiz ama tekrarlamakta fayda gördüğümüz noktalara değinen söylemlere rastlıyorum…“Çağımız sanatının şekillendiği 1910- 1930 yılları… Bu kısa süre içinde batı sanatı yoğun bir gelişmeye sahne oluyor… Gelişen teknik, atom fiziği, uzay denemeleri derken baş döndürücü bir hızla dünya değişiyor… İnsan topraktan kopmaya başlıyor, tarım azalıyor, köylerden kentlere göç başlıyor, kalabalıklar endüstri merkezlerinde toplanıyor. İnsan makinalaşma ile başka bir dünyanın esiri oluyor. Dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor? İnsanın insanı sömüreceği, birbirini yok edeceği bir gelecek mi yoksa yaratıcılığın en yüksek değer olarak tanınacağı bir gelecek mi?” “ XX. Yüzyılın başları; Geçmişle hesaplaşma dönemi… XX. Yüzyıl, türlü akımların kaynaştığı bir dönem… Endüstri-çağı ise toplumların bilinçlendiği çağ… … Batının çoktan geride bıraktığı ‘inanç çağı’… 1980 yıllarından bu yana ülkemizde ekonomik ve toplumsal koşullar çok değişti… Bizler batı toplumunun geçirdiği aşamaları yaşamamış bir toplumuz… Batı 600 yılık bir süreç geçirdi bugünkü aşamaya varmak için… Bizler kendimizi Birdenbire endüstri çağının içinde bulduk… Hazırlığımız olmadan ilerlemiş bir teknolojinin içinde olduk. Bu uzun yolun kısa zamanda alınması toplumda hazımsızlıklara yol açtı doğal olarak. Batı taklitçiliği ve gelenekçilik diye yapay bir ayırımla toplum kimlik bunalımına sürüklendi. Taklitçiliğin sınırları nedir? Batı nereye kadar taklit edilmeli? Geleneklerin korunması körü körüne bağlanmakla mı olmalıdır? Ülkemizde insan varlığına yeterince değer verilmiyor. Ekonomik kalkınma ile çağı yakalayabiliriz gibi bir inanç var… Batıda tüketim toplumun sınırları çizilmeye çalışılıyor iken biz ithal teknoloji ile köşe dönmeye bir tüketim toplumu yaratmaya özeniyoruz…” Güzel bir rastlantı oluyor; kitap sanki bugünlere kulak veriyor ve konuya giriyor… Aklımdakiler ve aktarımlar ile kolaj yapıyorum… Yazı, kitaplar ve planlar ve de anılar ile günü tamamlıyorum. Akşama doğru yağmur diniyor gökkuşağı ile gün batımı birbirine karışıyor… Kuşlar bu saati seviyorlar, martıların çığlıkları, kargaların sesleri ve kanatların siyah gölgeleri, karanlıkta kayboluyorlar. Yeni yılda yeniler, yenilenmeler iyi dileklerimizle buluşsun.