OCAK2019 Ayse Perin (Tatari)
Hissedilen Zaman
Yeni bir yıla başlarken güzel duygular ve temiz hayaller ile yola çıkarız… Sanki sihirli bir değnek tüm kara bulutlara dokunup onları dağıtacak… Pırıl pırıl güneş parlayacak tüm yeni yılda... Zaman ilerlerken, hayatın hazırladıkları ile baş başa kalırız. Hayallerimiz ve kader, bu ikili birlikte çalışırlar ise ne mutlu bize… Zaman ve kader iki ortak. Kızımın arkadaşı Buse’nin bana yeni yıl hediyesi olarak verdiği bir kitap ile düşüncelerim buluşuyor… Kitabın adı “Hissedilen Zaman”, yazar Marc Wittmann, Zamanı nasıl deneyimleriz? Sorusu ile, kitapta zamanı sorguluyor. Zaman hepimizin hayatının çok önemli bir parçası. Sürekli zamana karşı yarışarak yaşıyoruz. Özellikle sanayileşmiş toplumlarda yaşayan bizler için her şey önceden belirlenmiş zaman dilimleri içinde yapılıyor… Hayat zamana karşı yarış ile geçiyor. Kime sorsanız “zamanım yok”, “vakit bulabilsem” cümleleri ile söze başlıyor. Bu telaşlı tempo içinde zamanı nasıl algıladığımızı düşünmeye vakit bulamıyoruz. Yazar, zamanı nasıl deneyimlediğimizi deneyler ve bulgular eşliğinde açıklamayı hedefliyor kitabında… Zaman konusuna sadece bilimsel açıdan değil psikolojik açıdan da yaklaşıyor. Wittmann’ın okurlarına tavsiyesi: Hayatı yavaşlatıp, daha sakin bir şekilde, mevcut anın farkına vararak daha tatminkâr bir hayata ulaşmak için ipuçlarına dikkat edilmesi. Zaman, yaşlandıkça daha hızlı geçiyor... Hayatımızda ve belleğimizde rutinlerin artması bunda önemli bir oynuyor. Tatminkâr bir hayatın ve mevcut anın tadını çıkarmakla, doyumun ertelenmesi arasında seçim yapmak… Her insanın kendine özgü bir beyin ritmi olması… Zamana gerçekte neden ihtiyaç duyarız? Sorusu… Zaman konusundaki yargılar, bir şeyin neden kısa ya da uzun sürdüğü… Öznel zamanı yavaşlatmanın yollarından bir olan meditasyon ile hayatın hızını azaltıp zaman kazanmanın mümkün olup olmadığı sorusu… Gibi başlıklar ile zaman algımız masaya yatırılıyor. Tatminkâr bir hayat neye benzer? Sorusuna cevap, geçmişi olduğu gibi kabul etmektir. Yaşanmış olaylar değiştirilemez ama deneyimlerimiz ile şimdiki zaman ve gelecekle daha iyi yüzleşebiliriz. Kişisel mutsuzluk genellikle geçmişle barışma konusundaki isteksizlikten kaynaklanır… Yapmamız gereken şudur: Şu an ki varlığımızı işlemek. Geçmiş ve gelecek şu anda yaşadığımız deneyimlerle ilgilidir. Zamanın boyutu, deneyimlerimize, öz bilincimize, hayatın kendisine sıkı sıkıya bağlıdır. Gelecekteki ödüller uğruna tatminin ertelenmesi… Çocukluktan beri bize söylenen söz; ödevini yaptıktan sonra oynamaya gidebilirsin, gibi kurallar ile aslında sinir bozucu bir ödül vaadidir. Böylece yetişkin olduğumuzda kendi kararlarımızı verirken bile zamanı nasıl harcayacağımıza dair benzer seçimlerle boğuşuruz. Hüsrana katlanabilmek, hayattaki nahoş durumları daha rahat idare edebilmek demektir. Buna duygusal zekâ yani duyguların başarılı bir şekilde idare edilebilmesi diyoruz. Anı mı yaşayacağız yoksa uzun vadedeki kazancın peşinden mi koşacağız? Buna karar vermek için duygusal zekâmızı kullanmalıyız. Özgür ve hayat dolu bir tatmini her zaman ertelemeyip ne zaman eğleneceğimizi ne zaman bekleyeceğimi konusunda akıllıca davranmalıyız. Farkındalık eğitimi ile dikkatimizi mevcut ana yönlendirip hem kendimizi hem de çevremizi daha bilinçli bir tecrübe etme becerisini güçlendiririz. Durumu kabullenme kapasitemiz artar gelecek hakkındaki endişelerimiz azalır. Daha çok deneyim, daha uzun bir hayat demektir. Rutin hayatlarda aynı deneyimlerle, bellek ayrı bir yer vermeye gerek duymaz. Bunun sonucunda da daha düşük kaliteli bellek içerikleri ortaya çıkar. Böylece belli bir zaman kesitinin öznel süresi kısalır. Yaşlar ilerledikçe insanların hayatlarındaki rutinler artar, deneyimleri giderek daha fazla tekrara dayanır, karşılaştıkları ve dikkat ettikleri yenilik miktarı giderek azalır bunun sonucunda da hayatın dönemlerinin öznel süresi kısalır. Belli bir süre içinde daha çok anı depolamak daha uzun bir zaman geçtiği hissi yaratır. Yaşanan deneyim miktarı, yani hayatımızdaki duygusal renklilik ve çeşitlilik, ne kadar çok okursa hayat öznel olarak o kadar uzun görünür. Bu bilgi ışığında ne yapabiliriz? Hayatın daha yavaş ve daha dolu geçtiğini hissetmek için duygusal değerleri yüzünden bellekte uzun vadede yeni deneyimler yaşamamızı sağlayan yeni durumlar yaratmaya çalışmalıyız. Ruh sağlığı için Sigmund Freud ‘un iki önemli veçhesi; çalışma becerisi ve sevme becerisi. Sevme becerisinde çeşitlilik meselesi hassas bir meseledir. Yoğun ve duygusal bir ilişkide erişilen duygusal derinlik, birbirini takip eden kısa süreli ilişkilerdeki aynı örüntüden daha değerlidir. Zamanın yaşla hızlanması deneyiminin, belleğe bağlı olması-artan rutin ve bunun sonucunda deneyimlerin yenilik değerinin azalması nedeni ile hayatta daha az anı biriktiriliyor ve dolayısı ile zaman da öznel olarak hızlanmış görünüyor. Hayat aslında uzun, ama zamanımızı nasıl kullanmayı bildiğimiz takdirde… Hayatınızı renkli ve duygusal açıdan zengin olacak şekilde yaşayın; bunu yaparsanız uzun süre yaşamış okursunuz.