HAZIRAN2019 Ayse Perin (Tatari)
Kültürel Zenginliğimiz ve Kentli Olma Bilincimiz
Kültürel Zenginliğimiz ve Kentli Olma Bilincimiz Bu yazımda değerli insanlardan ve eserlerinden söz etmekle birlikte kentli olma bilincini vurgulamak ve daha medeni bir kent yaşamına sahip olmak için dikkati çekmek amacındayım. Nafi Çil “Mimarlık Plastik Sanatlar, Yaratıcı Süreç”, adlı kitabında mimarlık ve plastik sanatlarla iç içe geçerek zenginleşmiş, ”bizzat kendisi bir yaratıcı süreç” olarak tanımlanabilecek mimarlık ve sanat yaşamından süzülen deneyimlerini paylaşıyor. Nafi Çil’in mimar ve ressam olarak bir arada sürdürdüğü yaşam öyküsü ile eş zamanlı ilerleyen bu yaratıcı üretim süreci, kitapta biryandan Çil tarafından aktarılırken, aynı zamanda çok önemli sanatçı, akademisyen ve yazarların Çil’in resimlerine, yapılarına, sanatına ilişkin yorum ve görüşleriyle destekleniyor. Kitapta “sanatçı kimdir? Sanat etkinliği nedir? Estetik değer nedir? Her sanat eseri bir yaratma mıdır? Estetik kuralların mimari yaratmadaki yeri nedir? Mimarlık deyince neden söz ediyoruz? Hangi yapıyı mimari bir eser olarak ele alıyoruz? Gibi konular irdelenirken geniş bir perspektif ile de mimarlık ile ilgili değerli bilgilerde yer alıyor. Kitaptan bir alıntı; Doğan Hasol’un ’20.yüzyıl Türkiye Mimarlığı’ kitabından: “Mimarlık, kültürel birikimin en tutarlı göstergesidir.” “Doğadan sonra, yeryüzünün çevresini en çok etkileyen olgu “yapılaşmadır. İngiliz siyaset adamı Sir. W.Churchill’in” Biz binalarımızı biçimlendiririz, sonra onlar bizi biçimlendirir” sözü ünlüdür. Doğan Hasol’da biz kentlerimizi biçimlendiririz sonra da onlar bizi biçimlendirir diyor, Le Corbusier, mimarlık her şeyden önce sanattır” derken, Auguste Perret de “mimarlık, mekânı örgütleme sanatıdır” der. Ünlü Alman filozofu Hegel’e göre “mimarlık bütün sanatların anasıdır”.F.L.Wrigh’ın da Hegel gibi mimarlığı ana sanat dalı olarak benimsediğini biliyoruz. Özetle mimarlık “yapı, eyleminin sanata dönüşmesidir… 20.yüzyıl ülkemizde çok iyi mimarlık ürünleri ortaya koyabilmiştir. Ne var ki toplumumuzun eğitim, görgü ve kültür düzeyi bunları değerlendirmenin uzağındadır. Mimari değerleri koruma konusunda bilinç eksiğimiz zarar vericidir. Eskiden yüzyıllar süren mimari üsluplar yerini sıkça değişen biçim ve tarz çeşitliliğine bırakmıştır. Hele çoğu kez milliyetçi dürtülerle geçmişe öykünen geriye dönük ideolojik dayatmalarla yaratılmaya çabalanan diriltmeci-seçmeci üsluplar bu çağda hiçbir değer taşımıyor.” Diyen Doğan Hasol’un bu kitabı mimari alanda yazılmış çok değerli bir çalışma ürünüdür.” Bir mimar olarak ben de ister istemez aynı bakış açısı ile ülkemizdeki mimari durumları mercek altına alıyorum sürekli… Ülkemizde ve kentimizde değerli insanların bilgileri ışığında kentlerimiz planlanmalıdır. Zira kötü yapılaşma ve kentleşme gelecek nesillere bırakılacak kötü mirastır. Kötü yapılaşma ile başa çıkamayız, olan olmuş düzelme imkânı kalmamış, kentlerimizde hiç olmazsa daha mutlu bir yaşam için “sokaklar için iyileştirme” programlarına ihtiyaç var. Yeni Büyükşehir belediye başkanımız Tunç Soyer ile bu konuyu gündeme getirme arzusundayız. İZGEP-İzmir geliştirme Platformu toplantılarımızda Değerli mimar Güngör Kaftancı’nın önerisi ile gündeme gelen bu programı uygulamak daha mutlu bir kent yaşamı için elzemdir. Medeniyet sokakta başlar… Cadde ve sokaklarımız bakımsız. Eleştirim öncelikle yaşadığım kent İzmir ile ilgili… Öncelikle kent planlamalarımızın yetersiz olduğunu ya da sadece planlanıp uygulanmadığını gözlemliyoruz. Evet, kent hızla büyüyor göç alıyor biliyoruz ama gelecek için sürdürülebilir kurallar konulması acil bir durum arz etmektedir. Vatandaş farkında değil öylece uluorta yaşayıp gidiyor. Eleştiriler yapıyoruz, sinirleniyoruz faydasız… Alsancak’ta yaşıyorum. Şair Eşref Bulvarı ve Mustafa Enver Bey Caddesi; her gün üzerinde defalarca gidip geldiğim kaldırımlar. Mütemadi bir kaldırıma rastlamak mümkün değil; parça parça yamalı bohça mutlaka kırık taş ve delik zemin, yürürken pür dikkatteyiz, karşıya bakmak ne mümkün, her yer adeta mayın tarlası… Zemindeki tehlikeyi kollarken kaldırımda seyir halindeki kuryelere dikkat! Bazıları sessiz ve sinsice arkanızdan yanınızdan fırlayıveriyor… Her yer köpek pisliği… Sokak hayvanları sere serpe uzanıp uyukluyorlar bazıları sürü halinde geziyor, beğenmedikleri insanlara havlayıp ısırabiliyorlar… İzmir ne kenti olursa olsun önce düzgün cadde ve sokakları olan bir kent olsun. Sonrasında artık “tasarım kenti” sağlık kenti” festivaller kenti” “yaşanacak kent” gibi özelliklerden istediğini alsın. Kent; öncelikle kentte yaşayanların mutluluğu için düzenlenmelidir. Göz terbiyesi, kulak terbiyesi bunlar olmazsa olmaz… Çocuklara küçük yaşlardan aşılanmalı. Kordon perişan… Nargileciler çoğalmış her birinden ayrı müzik yayılıyor, kaldırımlar kırık dökük. Bu yazımda ne kültür ne de sanat yazmak istedim… Önce kendimizi düzeltelim çeki düzen verelim. Yazlık kışlık her yer aynı… Çocukluğumuzdan beri, yazları hatta da tüm yıl muhtelif zamanlarda Çeşme’deyiz… Bu güzel kasaba ve çevresinin adım adım bozulmasına tanıklık ediyoruz. Yürüyüş ve bisiklet yolu ihtiyaç, özellikle de Boyalık bu konuda çok acıklı, meskûn bölge içinden otoban geçiyor. Ilıca ve Çeşme kasaba ’sın da sahil şeridi zevksiz. Onlarca kumrucu ya da çipura salat fiks yazan sıradan restoranlar, zevksiz mekânlar sıralanmışlar… Kasaba’da ki lunapark perişan, deniz kenarında ne işi var ki lunaparkın. Ah Yunan adaları! Ne çok öğrenecek şey var Yunanlılardan. Musakka baklava kahve kim kimden öğrendi ise ne kıymeti var ki önemli olan samimi ve standart bir mutfak o da biz de yok. Kaldırımlar ah o kaldırımlar taşlarımız, kırılmış kimi çukurlarda ot bitmiş belli ki uzun zamandır arıza sabitleşmiş… Elbirliği ile kusurları görelim düzeltmeye çalışalım kenti olmak bilincini ihmal etmeyelim… Dünyanın en çok beton seven ülkesiyiz… Meydanlarımız hava alanı gibi adeta beton pist… Sıcak yaz günlerinde bol ağaçlı sokaklara ve meydanlara, güzel anıtlarla göz zevkimizi okşayan görüntülere hasretiz. İleri yaşlarda farkındalık zor teşekkül ediyor. İlkokul çağlarında eğitimin bir parçası olarak estetik yanı sıra kentli olma bilinci derslerine ihtiyacımız var. Asya’dan Rumeli’den gelen insanlar Anadolu’da buluştular, Anadolu’nun var olan halkına karıştılar… Herkes kendi kültürünü oluşturdu, diğerinin ki ile hiç ilişkisi olmayan kültürünü… Küçük Asya binlerce yılını oldukça hareketli geçirmiş… Tarihin en güçlü devletleri bu topraklar üzerinde kurulmuş ya da konuk olmuş… Uygarlıklar üs tüste yığılmış, birbiriyle kaynaşmış. Kim bilir belki de kültür zenginliğimiz sebep oluyordur bugünkü karmaşaya, disiplinsizliğe.